Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

TOHUMTOPRAK.COM
[email protected]

HALKA MAL OLMAYAN DEVRİMLER YAŞATILAMAZ

04 Temmuz 2024 - 23:46



Necdet Topçuoğlu

1930 yılında, TBMM Başkanı Kâzım Özalp diplomatik temaslarda bulunmak üzere Avusturya’ya gider ve dönüşte Viyana’da yaptığı basın toplantısında, Türkiye Cumhuriyetinin lâik ve demokratik bir devlet olduğunu savunur. Ancak, Kazım Özalp’ın bu talihsiz beyanı alay konusu yapılır. Meclis Başkanının bu beyanatı üzerine basında çıkan olumsuz eleştiriler, demokrasiye geçmek için fırsat kollayan Atatürk’ün gayri resmî kanaldan kulağına ulaşır. Gazi derhal harekete geçerek, İstanbul’da bulunan arkadaşı ve Paris Büyükelçisi Ali Fethi Okyar’ı, bir parti kurmakla görevlendirir. Ali Fethi Bey, hemen kolları sıvayıp Atatürk’ün yakın çevresinden seçtiği milletvekilleriyle birlikte ve ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurmuştur.

Toplum kendisine gümüş bir tepside sunulan lâikliğin yanı sıra, devrim yasalarını da henüz hazmetmeye hazır değildir. Her ne kadar, Serbest Fırkanın üst kademe yöneticileri, Atatürk’ün güvenini kazanmış ve devrimlere inanmış kimseler olsalar da, devrimleri özümseyemeyip, saltanat ve hilâfet döneminin özlemini çeken partinin taşradaki küçük yöneticileri, halkı devrimler aleyhine kışkırtarak, karşı bir devrim hareketi başlatırlar. Ali Fethi Bey, partisinin yurt genelinde örgütlenmesinden üç ay sonra, bir mitinge katılmak üzere İzmir’e gider. Miting sonrası dağılmayan kalabalık, yolları üzerinde rastladıkları Atatürk’ün büst ve posterlerini yakıp yıkarak, CHP il merkezine yürür. Ne yazık ki, bu nahoş olayın ardından miting devrim karşıtı bir gösteriye dönüşür. Bunun üzerine Ali Fethi Bey, partiyi feshedip yeniden elçilik görevine döner.

Yıl 1945 bilindiği gibi İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Şükrü Saraçoğlu da Başbakandır. Bir grup genç ve idealist milletvekili, hazırladıkları Toprak Reformu yasa önerisini, Meclis Başkanlığına sunar. Bu öneriyi Cumhurbaşkanı ve Başbakan da desteklemektedir. Yasadan amaç, maraba ve ırgat gibi topraksız köylüyü toprak sahibi yaparak ağaların sultasını kırıp, kalkınmayı kırsala yaymaktır. Ne var ki, o yıllarda ekonomi %90 tarıma dayalı olduğundan, meclisi oluşturan milletvekillerinin çoğunluğu, dolaylı veya dolaysız olarak eşraf veya toprak ağalarının safında yerlerini almışlardır.

İşte bu yasa tasarısının ardından Meclis de, Adnan Menderes, Fevzi Lutfi Karaosmanoğlu ve Emin Sazak gibi büyük toprak sahiplerinin başını çektiği bir muhalefet doğar ve Celal Bayar’ın çevresinde bir grup oluştururlar. Siz şu çelişkiye bakın ki, yoksul köylü, topraksız çiftçi, ırgat, maraba ve benzeri cümle tarım işçisinin lehine çıkarılacak olan, “Toprak Reformu yasası aleyhtarlığı, Demokrat Partisinin doğuşuna yol açan nedenlerden biri olmuştur.

İşte bu grubun temsilcilerinden olan Celal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes hükümete, anayasanın demokratik ruhunun politikaya yansımasının sağlanması talebini içeren, o meşhur “Dörtlü Takrir”i verirler; bu girişim üzerine CHP’den ihraç edilince de, 7 Ocak l946 tarihinde Demokrat Partiyi kurarlar. Ne acıdır ki, tarımla uğraşan topraksız çiftçi ve yoksul köylülerin ezici çoğunluğu, lehlerine çıkarılacak olan bir yasaya muhalefetten doğan bu yeni partiyi, ileride yapılacak seçimlerde iktidara taşıyacaklardır. Sağcı kesimin sahiplendiği, güya “46 Ruhu”nun kökeni işte budur!

Burada, Köy Enstitülerine kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Milli Şef İsmet İnönü, “öldüğüm zaman Türk Milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan birisi Köy Mektepleri, diğeri de Çok Partili Rejimdir,” diyerek iftihar ettiği hâlde; ne yazık ki, sonraları kendi eserine sahip çıkmamış; l946 yılında Hasan Ali Yücel, ardından İsmail Hakkı Tonguç da görevlerinden alınarak, Köy Enstitüleri kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.

Köy Enstitülerini konumları bakımından aynı, fakat işlevleri bakımından ayrı olan İmam Hatip Liseleriyle karşılaştırdığımızda, aralarındaki korkunç fark hemen göze çarpar. Köy Enstitüleri 17 bölgede, bölük pörçük l0-12 yıl eğitim vermesine rağmen, Mahmut Makal, Behzat Ay, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Osman Şahin, Mustafa Üstündağ, Ümit Kaftancıoğlu, Yusuf Ziya Bahadınlı, Hasan Kıyafet, Kemal Burkay, Adnan Binyazar gibi değerleri yetiştirmiştir. Türkiye, Avrupa çapında bilim adamı ve sanatçı yetiştirmesine karşın; ne acıdır ki, 380 İmam Hatip Lisesinden, en az 60 yıldan beri ne bir sanatçı ne de bilim adamı çıkmamıştır. Bunun nedeni, büyük olasılıkla imam-hatip okullarda tek tip insan yetiştiriliyor olmasıdır.

Demokrat Parti, kuruluşundan 7 ay sonra yapılan ilk Genel Seçime katılır. Ancak, örgütlenmesini tamamlayamadığından, bir varlık gösteremez. Fakat, DP, II. Dünya Savaşının yarattığı sıkıntıları, gelecekte seçim malzemesi olarak kullanmasını iyi kullanarak, küçük burjuvazinin desteği ile emin adımlarla iktidara yürümüştür. Devrim karşıtları doğal olarak CHP’ye karşı olduklarından, bunların saflarına katılması hiç zor olmamıştır. Böylece CHP’nin karşısında, cumhuriyetin nimetlerinden faydalanamayan karşı devrimciler, harp zenginleri, yeni yeni palazlanan küçük burjuvazi, tarikatçılar, Anadolu eşrafı ve büyük toprak sahiplerinin ittifakından doğan güçlü bir cephe oluşmuştur. l4 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimde, Demokrat Parti iktidara gelmeyi başarmıştır.

Ne var ki demokrasi eğitim sonucu zamanla oluşan bir zihniyet, bir yaşam biçimidir. Büyük Atatürk bile, tarihî kişiliğine dayanarak devrimleri hayata geçirmesine karşın, Serbest Fırka denemesinde görüldüğü gibi, demokrasiyi hayata geçirememiştir. Peki! Hangi eğitim sorunu çözüldü veya ne değişti de, Serbest Fırka denemesinden l5 yıl sonra, demokrasiye geçildi? Kaldı ki, demokrasiyi tesis etmek için yeterli zaman ve altyapıya gereksinimi olduğu hâlde, aniden demokrasiye geçilmiştir. 

Hâlbuki, ülke genelinde hiç olmazsa ilkokul sorunu çözülmeli, 8 yıllık zorunlu eğitime geçilmeli, ulusal gelir olabildiğince arttırılmalı, demokrasi konusunda seminerler verilerek halk bilinçlendirilmeli ve benzer altyapı çalışmaları tamamlandıktan sonra, ancak demokrasiye geçilmeliydi.

Altyapı çalışmaları  tamamlandıktan ve İsmet İnönü’nün vefatından sonra demokrasiye geçilseydi, belki ülke için daha hayırlı olabilirdi. Ancak kimileri dış konjonktörün baskısıyla, zorunlu olarak demokrasiye geçildiğini ileri sürmektedir. Kaldı ki, İsmet İnönü’nün çağdaşı General Franco, hem de iç savaş sonrasında, ölünceye kadar diktatörlüğünü sürdürmüştür. İsteseydi, İsmet İnönü de iktidarını sürdürebilirdi. 

Kaldı ki, rahmetli İsmet İnönü bugünleri görmüş olsaydı, belki de demokrasiye erken geçildiği için pişmanlık bile duyardı. Çünkü, iki eserimden biri diye övündüğü Türk demokrasisi, 74 yıl sonra tanınmayacak hale gelmiştir. Tarih bize göstermiştir ki, devrimlerin halka mal olmadan yaşatılması mümkün değildir. Toplum geçmişindeki gerici hafızaya dönmektedir. Yaşananları bir tesadüf olarak görmek yanlıştır.

(01, Temmuz, 2024-Ankara)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum