Dijital dünya eski ile yeni kuşaklar arasında bir mücadele başlatmıştır. Bilişim çağı diye adlandırılan bu çağ, kendine has gençliğini yetiştirmektedir. Bilişim dünyasının dışarıya açılan penceresi akıllı cep telefonlarıdır. Yüksek teknoloji ürünü olan bu cihaza sahip olan ve onu gereği gibi kullanabilen her yurttaş, artık sanal dünyanın bir ferdi olmuş demektir. İşte cep telefonu denilen cihaz insanları gerçek yaşamlarından koparıp, sanal dünyanın bir parçası haline getirmiştir. Dışarıya çıktığımızda etrafımıza bir bakarsak hemen hemen herkesin elindeki cep telefonu ile ilgilendiğini görürüz. Bunun adı gerçek alem de sanal yaşamaktır.
Sosyal medya da göz önünde olmanın ve bu platformu çok iyi kullanmanın avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Her şeyden önce herkesin gözü sizin üstünüzde olmaktadır. Riskleri azaltmak için okuyucuların paylaşımları kabul etme kapasitesinin ölçülmesi gerekir. Kapasiteyi zorlayan paylaşımlar yapıldığı zaman farklı tepkilerin olduğu görülmektedir. Paylaşılan bir resmin, bilgi içeriği yüksek bir makaleden, yüz kat fazla beğenilmesi önemli bir ölçüdür. Ölçüler dikkate alındığında insanların kendi yerlerini tespit etmeleri de kolaylaşmaktadır. Ben paylaşımlarımı bu ölçüleri dikkate alarak yapıyorum.
Yaşadığımız topraklara olan vefamız ve bağlılığımız, insanlarla ilgili olmamalıdır. İnsanlarla ilişkilerimiz ne olursa olsun ait olduğumuz topraklarla gönül bağımız kopmamalıdır. İnsanlar doğdukları topraklarda doymadıkları zaman, doyacakları topraklara göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Ekmek kavgası her birimizi yurt içi veya yurt dışında farklı yerlere savurmuştur. Gittikleri yerlerde başarılı olanlar, hiçbir zaman geride kalanların gurur kaynağı olmamıştır. Sülalesi, kimin evlâdı olduğu, babasının mesleği ve geçmişi her zaman başarısının önünde, tartışılan hususlar olmuştur. Bunun sebepleri gerçekten sosyolojik yönden araştırılması gereken bir konudur.
Doğduğum toprakların insanları gurbete giden çocuklarını unutmazlar. Akıllarının bir köşesine not ederler. İşlerine yaradığı sürece kullanırlar, işleri bittiğinde görmezden gelirler. Buna gönül koymamak gerekir. Her yörenin insanında az ya da çok bu duygular mevcuttur. Yurt dışına gidenler orada misafir işçi, Türkiye de ise Almancı olarak anılmaktadırlar. Ancak bu toprakların insanları gurbette birbirleri ile çok güçlü arkadaşlık ve dostluk bağları kurmaktadırlar. Hatta memleket hasretlerini kurdukları hemşeri dernekleri ve kültür vakıfları ile canlı tutmaya çalışmaktadırlar. Bu dernek ve vakıfların il ve ilçeleri tanıtmak için dışarıda yaptıkları etkinlikler bile eleştiri konusu olmaktadır. Halbuki takdir edilmesi gerekir. Aynı dernek ve vakıflar kendi il ve ilçelerinde bir etkinlik yapmak istediklerinde kendilerine yer bile verilmemektedir.
Ben Üniversite hayatıma başladığım gün artık yerelden koptum, bundan sonraki yaşam mücadelem ulusal ölçekte devam edecek diye kendimi ikna etmiştim. Öğrencilik yıllarım dahil, yaklaşık 48 yılım yurt içi ve yurt dışında geçti. Ne doğduğum topraklardan, nede toprağımın insanlarından kopmadım. Elimden gelen hiçbir şeyi esirgemedim. Bunları yaparken bir beklenti içinde olmadım. Devlet de geldiğim her makamda her partiden ilimiz siyasetçilerinin engelleriyle karşılaştım. Ulusal ölçek de dengelerimi güçlü kurduğum için kimseden zarar görmedim. Ancak potansiyeliniz varsa aleyhinizde gruplaşmaların olması doğaldır. Bunlardan olumsuz etkilenmek yerine mutlu olmak gerekir. Bu davranışlar size öneminizi hatırlatmalıdır.
Tanrı hepimizi bir görevi yerine getirmek için yaratmıştır. Bu nedenle planlanmış bir yaşamın yol haritasını değiştirmek çok fazla elimizde değildir. Dostlarıma her zaman, doğduğunuz topraklarda kendinizi kalabalıklar içinde yalnız hissediyorsanız, bu sizin gerçekten yalnız olduğunuzu göstermez, görmezden gelindiğinizi gösterir demişimdir. Aslında biz aidiyetimizi insanlara karşı değil, topraklara karşı hissetmeliyiz. Anlatmaya çalıştığım bu sosyolojik gerçekler bölgesel kalkınmayı da engellemektedir. Birlik beraberlik olmadan, uzayan kol bizden olsun demeden gelişmeyi sağlamak mümkün değildir. Bunu aşan bölgelerin hızla gelişip kalkındığını, kültür, sanat ve sosyal yönünden farklılıklar yarattığını görmek mümkündür.
Sivil Toplum Kuruluşu olan dernek, kültür vakfı ve sosyal medya grupları tanıtım için çok önemlidir. Birbirimizi tanımadan birlik ve beraberliğimizi sosyalleşmeye dönüştüremeyiz. Bu nedenle bu hizmetleri gönüllü olarak yapan toplum önderleri bizim için çok değerlidir. Onlara layık oldukları değeri vermeli ve teşvik etmeliyiz. Aramızdan yetişerek ülkemize hizmet etme imkanı yakalayan gençlerimizle gururlanmalıyız. Vergisini ödeyen zenginimize şükran duymalıyız. Ayrımcılık yapmadan her hemşerimize elimizden gelen desteği vermekten kaçınmamalıyız. Doğduğumuz toprakların kaderimiz, hemşerilerimizin kardeşimiz olduğunu unutmamalıyız.