İmralı da gizli yürütülen görüşmelerin sonucu, dün Pakraduni kuryeler tarafından, Kürtçe ve Türkçe okunarak, kamu oyuna açıklanmıştır. İki sayfadan oluşan konuşma metni, pazarlık ve zorlamayla yazılmış, gizli şifreleri olan bir ihanet belgesidir. Gizli ilişkinin aşikârede çocuğu olmuştur. Şimdi herkes bu çocuğa ad koymaya çalışmaktadır. Hiç zorlanmaya gerek yoktur. Nesebi sahih olmayan çocuğun, halk dilinde adı "piç" dir.
Pakraduni Abdullah Öcalan, konuşma metnini Türkçe yazmış, Kürtçe bilmediği için sonradan bu metin Kürtçeye çevrilmiştir. Söz konusu metnin öncelikle Kürtçe okunması, daha başlangıçta mevcut anayasaya saldırıdır. Öcalan sözde Kürt sorununun faturasını Cumhuriyete kesmiştir. PKK varlığını Cumhuriyet tarihinin en uzun isyanı ve terör olayı olarak tanımlamıştır. Cumhuriyetin katı kurallarının gevşemesiyle oluşan yeni rejimde, Kürtlerin Devlet ile bütünleşmesi imkanının doğduğunu belirtmiştir. Ad belirtmeden bütün Kürt grupların silah bırakması gerektiğini söylemiştir.
Öcalan sınırlı gücünün farkında olduğu için, egemen bir dil kullanmadan örgüte tavsiyelerde bulunarak, topu hükumetin kucağına atmıştır. Burada gerçek mesaj, yazılı metinden ziyade, yazılı olmayan Sırrı Süreyya'nın sözlü olarak getirdiğ mesajdır. Belliki Devlet bu mesajın metne yazılmasına izin vermemiştir. Sözlü mesajda, üstü örtülü olarak sözde Kürt sorununun anayasal olarak çözülmesi istenmektedir. Halbuki metinde devletin yazdırdığı özerklik veya kültürel ayrılık taleplerinin olmadığı ifade edilmiştir. Burada bir uzlaşma değil, zorlama olduğu anlaşılmaktadır. Metin okunduktan sonra, Diyarbakır Meydanında toplanan halkın tepki vermeden dağılması, herşeyi açıklamaktadır.
İhanet metni okunduktan sonra, daha dumanı üstündeyken, önceden rol paylaşımı verilen mayın eşekleri sırasıyla devreye girmişlerdir. İlk önce son Başbakan Binali Yıldırım, Anayasanın 66. Maddesindeki vatandaşlık tanımının yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yemin olsun bu zat, 66. Maddede ne yazdığını bile bilmez. İkinci olarak Salih Müslim, Kürt hareketine siyasi imkân sağlanırsa silahları bırakabiliriz demiştir. Üçüncü olarak Mazlum Abdi, Öcalan bizi değil PKK'yı işaret ediyor, bizi bağlamaz demeye çalışmıştır. ABD Sözcüsü de devreye girerek, bu açıklamanın barışı sağlayacağını umduğunu söylemiştir. İhanet metnine kimlerin katkı verdikleri sırasıyla belli olmuştur.
Bu sürecin başlangıç fişeğini ateşleyen Devlet Bahçeli kanadından bir ses çıkmamıştır. Dahası zat-ı alilerinin yaşayıp yaşamadığı bile iddia konusudur. AKP sözcüsü biz sonuca bakarız demektedir. Silahları bıraktıklarını görmek istediklerini ifade etmiştir. Özetle ortada ne samimiyet, ne de kararlılık görünmemektedir. Diğer yandan piyasalar bu konuya ilgi duymamış, satın almamıştır. Ciddiye alınmış olsaydı önce piyasalarda fırtınalar kopardı. Açıklamanın en kötüsü, Öcalan Erdoğan ve Bahçeli'ye teşekkür ederken, Özgür Özel'i de unutmamıştır. CHP ya sürece dahildir, ya da sürecin içine çekilmek istenmektedir. Bu konuda net bir açıklama yapılması zorunludur.
Bütün çabalar halkı ürkütmeden, ihanet metninin kabul ettirilmesine yöneliktir. Hiç kimse gerçeği doğrudan söylememektedir. Yapılmak istenen DEM Partinin oy desteği ile, Anayasanın 42 ve 66'ıncı maddeleri değiştirilerek, ilk dört madde işlevsiz hale getirilmek istenmektedir. İktidar Erdoğan'ın yaşamı boyunca Cumhurbaşkanı olarak kalmasının, Kürtler de uzun vadede özerkliğin yolunun açılmasının peşindedir. Zaten kazan kazan politikaları bunu gerektirmektedir. Benim korkum CHP'nin de bu vebale ortak edilmesidir. Bu konu da tek tutarlı tavır, Musavat Dervişoğlu ve İyi Parti kanadında görülmektedir. Millet ise derin uykudan uyanmamak için direnmektedir.
Önümüzdeki süreçte, TBMM de Milletvekili transferlerinin yoğunlaşması beklenmektedir. Kimse bana etik ve ahlâki değerlerden dem vurmasın. Seçilirken para verenlerin, bedava transfer olmalarını beklemek saflıktır. Cumhur İttifakı DEM Partinin oylarıyla birlikte 400 oy sayısını garanti ederse, referanduma gitmeden anayasayı değiştirmeyi deneyecekler. Öcalan için "Umut Hakkı Yasası" da bu kapsamda ele alınabilir. Galiba Musa Anter'in dediğ yere doğru gidiyoruz. Türkiye'nin batısındaki kürtler yerlerinde kalacak, doğusu özerkliğe kapı aralayacaktır. Ne demişti o zat, "Kürdistan bizim, geri kalan Türkiye ise hepimizindir". Bu durum Anadolu'nun Türksüzleştirilmesi demektir. Millet uyandığında bunu yaşayarak görecektir.