Necdet Topçuoğlu
Kalkınmanın en önemli unsuru, insana yapılan yatırımdır. İnsana nitelik kazandırılması ve üretimin her alanında kullanılması eğitim ile mümkündür. Eğitilmiş insan gücüne sahip olmadan yapılan diğer yatırımlar anlamlı değildir. Mühendis, teknisyen ve teknik elemanlar olmadıkça fabrika yapılması yanlıştır. Uzman doktorlar ve donanımlı sağlık personeli yetiştirmedikçe hastane açmak bir işe yaramaz. Yeterli sayıda akademisyen yetiştirmeden modern binalardan oluşan üniversiteler kurmanın bir faydası yoktur. Önceliklerine göre yapılmayan yatırımlar kaynakların israf edilmesi demektir.
Eğitim çok yönlüdür, ancak eğitimin sorunları denilince ilk akla gelen kesim yükseköğretim öğrencileridir. Genellikle öğrenciler ilköğretim ve lise eğitimlerini aileleri ile birlikte yaşayarak tamamlamaktadırlar. Ancak eğitim sorunu, gençlerin sınav kazanıp üniversite de okuma fırsatı yakalamasından sonra başlamaktadır. Çünkü gençler ilk defa ailelerinden ayrı yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Öğrencilere yapılan masrafı ikiye ayırarak incelemek mümkündür. Bunlar, devletin yaptığı ve ailelerin yapmak zorunda olduğu eğitim masraflarıdır. Devlet yapmış olduğu masrafların karşılığını hizmet olarak geri almaktadır. Ailelerin yaptığı masraflar ise çocuğun hayata hazırlanması ve geçimini temin etmesi içindir.
Ben yükseköğrenimimi burslu ve yurtlarda kalarak tamamladım. 1973 yılında üniversite eğitimine başladığımda 350 TL burs alıyordum. Bunun üzerine 150 TL aile bütçesinden ilave ederek öğrenimimi sürdürmeye çalışıyordum. Benim öğrencilik yıllarımda yurtlar, eğitim amaçlı değil, barınma amaçlıydı. Genellikle kalabalık odalarda kalınırdı. Beslenme, temizlik ve ders çalışma koşulları oldukça yetersizdi. Eğitim öncelikli bir yurt olan Vehbi Koç öğrenci yurduna girinceye kadar, rahat yüzü göremedim. Koç Yurdu dönemin koşullarına göre lüks sayılabilecek bir yurt idi. Odalar tek ve çift kişilik olarak planlanmıştı. Her oda da ders çalışmak için masa bulunuyordu. Son sınıf, mezuniyet yılı olduğu için her öğrenciye tek kişilik oda verilirdi. Yemek salonu ve kafeterya öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterliydi. En önemlisi yurt siyasi olaylardan hiç etkilenmiyordu.
Üniversite yıllarında bir öğrencinin barınma ihtiyacından sonara beslenme sorunu gelmektedir. Sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenemeyen öğrenciden başarı beklemek mümkün değildir. Bizim öğrenciliğimizde beslenme karın doyurmak olarak görülüyordu. Yeterli beslenemeyen öğrencilerde beyin enerjisi de yetersiz kalıyordu. Bazı okullar yeterli olmamakla birlikte beslenme destek yardımı yapıyorlardı. Buna karşılık ODTÜ, Hacettepe ve Bilkent gibi yurt sorununu büyük ölçüde çözmüş üniversitelerde vardı. Ancak oralarda okumak yüksek puan almayı gerektiriyordu.
Bir ülkede eğitimin kalitesi bakımından üniversite sayısı önemli değildir. Eğitimin sistemi ve bilimselliği önemlidir. ABD’de Harward, Fransa da Sorbon, İngiltere de Oxford ve Camridge üniversiteleri sistemin ve kalitenin öncüleridir. Bu üniversiteler kalitelerini bilimsel özerklik sayesinde koruyabilmişlerdir. Türkiye'de 2024 yılı itibarıyla 206 üniversite bulunmaktadır. Bunlardan 129'u devlet üniversitesi, 77'si vakıf üniversitesidir. Devlet üniversitesi, yönetim olarak herhangi bir vakıf veya özel kurumla bağlantısı bulunmayan, bütçesi devlet tarafından karşılanan üniversitelerdir. Bu kadar üniversitesi olan bir ülkede halk neden bu kadar cahildir bunun sorgulanması gerekmektedir.
Devasa binalardan oluşan üniversiteler kurmuşuz, içinde bilim yok. Her il de muhteşem adalet sarayları kurmuşuz, içinde hukuk ve adalet yok. Dev şehir hastaneleri kurmuşuz içinde sağlık yetersiz. Bütün bunlar bilimsel esaslara dayalı bir eğitim politikamızın olmadığını göstermektedir. Kaliteli üniversitelerden mezun olan nitelikli beyinler ise iş bulamadıkları için yabancı ülkelere göç etmektedirler. Bu durumda söz konusu gelişmiş ülkeler sıfır maliyetle yetişmiş insan çalıştırma imkanına sahip olmaktadırlar. Konu, tedbir alınması gereken bir sorun olarak ülkenin gündeminde bulunmaktadır. Maalesef üniversitelerimizin büyük bir çoğunluğu yapılan bütün harcamalara karşılık işsizlik sertifikası dağıtan kurumlar haline gelmişlerdir. Birçoğu kapatılmalıdır.
Türkiye de son yıllarda gündeme geldiği boyutta yurt ve burs sorunu varmıdır, yokmudur buna bakalım. Maalesef ülkemizde eğitim yatırım yapılan değil, üzerinden para kazanılan bir sektör olarak görülmektedir. Artan üniversite ve öğrenci sayısına göre burs ve yurt planlaması yapılmadığı görülmektedir. Bu nedenle eğitimin ağır mali yükü ailelerin üzerinde kalmaktadır. Son günlerin temel sorunu, barınma imkanlarının varlığından veya yokluğundan çok fiyatların yüksekliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Dar ve orta gelir grubuna giren ailelerin başka şehirlerde çocuklarını okutabilmeleri imkansız hale gelmiştir. Türkiye’nin mülteci deposu haline gelmesi ev kiralarının yükselmesine neden olmuştur. Diğer yandan devletin yurt yapma yerine yurt hizmetlerini vakıf ve cemaatlere bırakması maksatlı bir tutum olarak değerlendirilmektedir.
1981 yılında JICA bursu ile Japonya’ya gittim. Tokyo’da bir yurtta kaldım. Günlük 3800 Yen bursum vardı. Bursun kapsamı; yemek, ulaşım, kitap, sağlık, berber, giyim, gazete, dergi, sinema, tiyatro, spor harcamalarını kapsıyordu. Yurt da tek kişilik bir odada kalıyordum. Öğrencilik değil sanki saltanat sürüyordum. Japonya’da üniversiteden çok teknik eğitim veren kolejler bulunmaktadır. Senede bir gün kolej mezunları lacivert takım elbise giyerek, kızlı erkekli iş görüşmelerine katılmaktadırlar. İşini bulan yakasına kırmızı renkli kuş tüyü takmaktadır. O gün sokaklar festival yeri gibi olmaktadır. Japonya’nın kalkınmasında bu teknik kolejlerin büyük önemi olduğu söylenmektedir.
1988 yılında İngiltere’de Reading Üniversitesinde Kırsal Kalkınma Eğitim Programına katıldım. Orada da yurt ve burs imkanları oldukça tatminkardı. 700 Sterlin burs alıyordum. Devlet öğrencilerin yetişmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyordu. 1991 yılında Cohran Bursu ile ABD’de tarımsal konularda eğitim programına katıldım. 1200 Dolar bursum vardı. Yurtta kalıyordum ve bursumdan para bile biriktirmiştim. Dünyada geriye dönüşü en çabuk olan ve en kârlı yatırımın insana yapılan yatırım olduğunu gördüm. İnsana yatırım yapmayan veya yatırım yaptığı insanı ilgili alanlarda çalıştırmayan devletlerin kalkınması söz konusu değildir.
Gelişmiş ülkeler ile kıyasladığımız zaman Türkiye de insana gerektiği gibi yatırım yapılmadığını söylemek mümkündür. Gereğinden fazla üniversite açılmıştır bu bir israftır. Olması gereken teknik liseler yok denecek kadar azdır. Burs ve kredi imkanları yetersizdir. Yurt ve barınma imkanları çok pahalıdır. Az sayıda kaliteli üniversitelerden mezun olan gençler istihdam imkanı bulamadıkları için gelişmiş ülkelere göç etmektedirler. İşte görünen tablo budur. İnsana yatırım yapmayan veya yetiştirdiği insanları uzmanlık sahalarında çalıştıramayan bir ülkenin kalkınması söz konusu değildir. Sorun gözünüze dizinize dursun, giderlerse gitsinler denilerek geçiştirilecek bir sorun değildir. Eğitim ve gençlik sorunlarımız, uzun vadede ülkemiz için beka sorunu oluşturacak derinliktedir.
(12, Kasım, 2024-Ordu)
FACEBOOK YORUMLAR