Son haftaların güncel konusu asgari ücretin açıklanmasıdır. Hükumet asgari ücretin açıklanması konusunda acil bir karar alarak, persembe günü yapılması düşünülen faiz indirimine alan açmıştır. Geçen yıl 17.002 TL olan asgari ücret, %30 artışla 22.104 TL olarak açıklanmıştır. Açıklanan asgari ücretin daha şimdiden açlık sınırının altında kalması, çalışanların haklı tepkilerine neden olmuştur. Asgari ücretin hesaplanması, bilimsel hesaplama şekli bir yana bırakılarak, siyaset kurumunun insafına bırakılmıştır. Çalışanların temsilcilerinin yer almadığı masa da, Hükumet ve işveren temsilcisinin birlikte karar alması, bir dayatma olarak kabul edilmektedir.
Türkiye de TÜİK'in yapmış olduğu enflasyon hesaplamasına güvenilmemektedir. Halkın yaşadığı fiili enflasyon ile, resmî enflasyon rakamları arasında uçurum denilebilecek fark bulunmaktadır. Devletin kurumları siyasi baskılarla açıkladıkları rakamların sorumluluğunu üstlenmek istememektedirler. Halbuki talimatı veren siyaset kurumu sorumluluğu bürokratlara yıkmaya çalışmaktadır. Gerçekleri yansıtmayan rakamlarla enflasyon hesabı yapmanın gelecek yıllarda hesabının sorulacağı unutulmamalıdır.
Enflasyon önlenemediği sürece asgari ücret ne olursa olsun, hiçbir yaraya merhem olması mümkün değildir. Tam aksine, üretim maliyetlerine etki edeceğinden, enflasyonu körükleyici faktör olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan asgari ücret ortalama ücret durumuna gelmiştir. Bir kısım emekli maaşları asgari ücretin altında kalarak, telafisi mümkün olmayan denge kayıplarına uğramıştır. Bu ekonomik koşullarda düzeltilmesi de mümkün değildir.
Türkiye de asgari geçim tutarının hesaplanmasından vaz geçilmiştir. Halbuki İLO Sözleşmelerine göre asgari geçim tutarının, 4 kişilik bir aile için hesaplanması zorunludur. Seçim yıllarında asgari ücret, 6 aylık olmak üzere yılda iki defa tespit ediliyordu. Ancak ufukta uzun süre seçim görülmemesi sebebiyle, yılda bir defa tespit edilmeye başlanmıştır. Bu durum hayatı daha da zorlaştırmıştır. Çalışanların sosyal imkanlardan uzak, boğaz tokluğuna çalışan insanlar olarak görülmesi, alın terine yapılan haksızlık olarak değerlendirilmektedir.
İşçilerin haklarını savunması gereken sendikalar, rakamların açıklanmasını Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bırakmışlardır. Bu bir teslimiyetçilik ve köle tacirliğidir. Emeğin hakkını işverene peşkeş çeken sarı sendikacılık anlayışı gittikçe yaygınlaşmaktadır. Türk-İş temsilcilerinin teklifimiz 29.583 TL’dir, kabul edilmezse masada olmayız söylemi inandırıcı değildir.
Gerçeği yansıtmayan enflasyon rakamlarından doğan kayıplar, işverenlerin kasasına haksız kazanç olarak girmektedir. Sendikaların bu haksızlıklara karşı mücadele vermeleri gereklidir. Enflasyon, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan, cebren alınan bir vergi gibidir. Türkiye de seyreden yüksek enflasyon, ticaret ahlakını bozmuştur. Bunun ne zaman ve nasıl düzeleceğini kestirmek zordur.
Diğer yandan, enflasyon hesaplamaları da, Milli Gelir hesaplamaları gibi, toptancı bir anlayışla yapılmaktadır. Gayri Safi Milli Hasıladan kişi başına düşen gelir hesabı her zaman itiraz ettiğim bir hesaplama şekli olmuştur. Üst gelir gruplarının kasasındaki paranın nüfus sayısına bölünerek kişi başına düşen gelir, gerçeği yansıtmamaktadır. Alt gelir gruplarının hiçbir zaman o kadar gelirleri olmamıştır. Bu durum, mademki benim payıma o kadar para düşüyor, ben o parayı istiyorum seslerinin yükselmesine neden olmaktadır.
Her gelir grubunun enflasyonu birbirinden farklıdır. Enflasyon sepetine konulan maddeler artık açıklanmamaktadır. Hesaplamaların nasıl ve neye göre yapıldığı bilinmemektedir. Asgari ücretli ile yüksek ücretlilerin talepleri aynı değildir. Dolayısı ile enflasyonlarının da farklı olması doğaldır. Hesaplamalarda bunlara dikkat edilmesi zorunludur.
Kayıt dışı işçilik, sigortalı çalışanların önünde büyük bir engeldir. Türkiye mültecilerin serbestçe dolaşıp, ucuz ücretle çalıştıkları bir ülke haline gelmiştir. Bu aynı zamanda devletin vergi kaybına yol açmaktadır. Diğer yandan işverenler de haksız kazanç elde etmektedirler. Istikrarsız döviz kurları, asgari ücreti döviz bazında oldukça ucuz hale getirmektedir. Yoksullaşarak büyüme modelinin bedelini çalışanlar ödemektedir. Ekonominin kötü yönetilmesinden kaynaklanan enflasyon rakamları kontrol altına alınmadıkça, ücretlerin artırılmasının hiçbir anlamı yoktur.
Çalışanlar asgari ücretin açıklanmasını bu olumsuzluklar içinde karşılamışlardır. Yeni asgari ücret Şubat ayında cebe girecek olmasına rağmen, sebep olduğu fiyat artışları şimdiden cüzdanlara yansımıştır. Keyfi fiyat artışları kontrol altına alınmadığı sürece, asgari ücret dibi delik çuval gibidir. Gelen çıkıp gitmektedir.