Zeki Samil
Urfa ' da yaşanmış gerçek bir ÖyküKuşlar yuvalarını yapmaya, leylekler bacalara konmaya başlamıştı.Urfa' ya baharın gelişi başka illerin yaz sıcağı gibidir. Eski Urfa evleri, iklim koşullarına göre yapılmıştır. Bir metre kalınlığındaki duvarlar, yazın sıcağı, kışın soğuğu geçirmezdi. Açık havada ise, evlerin avlusu yaşam alanı olarak kullanılırdı.
Avluda küçük bir bahçe ve bahçede çiçekler ve ağaçlar olurdu. Birçok evin avlusunda asma olurdu. Bu asmanın kollarının ve yapraklarının gölgesinde aile bireyleri günlük aktivitelerini yaparlardı.
Bu evlerden birinde dört çocuklu bir aile bu şehrin koşulları doğrultusunda yaşamını sürdürmekteydi. Her ailede olduğu gibi anne F....' nin bütün düşüncesi çocuklarını büyük bir özveri ile en iyi şekilde yetiştirmek için çalışıyordu.Dört çocuğunun dışında kalabalık bir ailenin misafirleri ile uğraşmak ve ailesinin sorunlarını çözmek için büyük bir gayret gösteriyordu.Bu yoğun işler içinde çok canı sıkılıyordu.
Çünkü dördüncü çocuğu F..... hastaydı. Kıvır kıvır saçları, simsiyah gözleri ile F.... evin en cingöz kızıydı.Henüz üç yaşında olan F.....çevresi ile çok güzel ilişkiler kuran sosyal bir çocuktu. Bir haftadır koşmuyor, oynamıyor ve yüzü gülmüyordu.Babası da iş seyahatine gitmişti. Bu nedenle anne, çocuğunu doktora götüremiyordu.Anne bu üzüntü içinde, ateşler içinde yanan kızına bakıp gözyaşlarını tutamıyordu.
Çaresizlik içinde düşünürken birden , gözleri parladı !Hemen mutfağa doğru yürüdü. Eline aldığı küçük bir kaba un ve suyu koydu. Hızlıca yumruk büyüklüğünde bir hamur yoğurdu. Hamuru eli ile düzeltip üstüne fındık büyüklüğünde Urfa yağı koydu.
Yağlı hamuru F...... boğazındaki şişliğe yerleştirdi. Eli ile bastırıp sonra da beyaz bir tülbent ile çenesinin altından ve başından geçecek şekilde bağladı.Sonra da sedirin üstüne yatırdı.F...... yanağına dokunan ılık hamur ile rahatlayıp uyudu.F...... Hanım sineklerden korumak için, çocuğun üstüne bir tülbent örterek ümitle beklemeye başladı.Ailesinden gördüğü " yağlı hamur" tedavisinin sonuç vereceğine inanıyordu.Bir süre sonra mutfaktaki işinin başına döndü.
Kısa bir süre sonra yere düşen bir tahta ve hızla koşan, kediyi aynı anda gördü. Evin kedisi Mino koşarken "kıyma tahtasına" çarpmıştı.Mino, sokak kapının açık olduğu bir anda sokaktan gelen bir kediydi.F..... Hanım bu kediyi atmamış onu yemek artıkları ve süt ile beslemişti. Mino evin bir ferdi olmuştu.Bugün F.... hastalığından dolayı Fino' ya yemek vermeyi unutmuştu. Mino' ya yedirmek için süt şişesi elindeyken birden F.......' nin çığlığını duydu. Heyecanla şişeyi elinden attı.F....' ya doğru koştu. F..... durmadan ağlıyordu.Boğazındaki tülbent açılmış, beyaz tülbent kan içinde kalmıştı. Yaranın üstündeki hamur yoktu.Yara delinmiş, yoğun bir iltahap akmaya devam ediyordu.Heyecanla çocuğunu kucağına aldı. Hem ağlayan çocuğu susturmaya çalışıyor, hem de olup biteni anlamaya çalışıyordu.Birden aklına hamurun nereye gittiğini düşündü. Karnı acıkan Mino , yağlı hamurun kokusunu almış, hamuru yemek için tırnağı ile yarayı deşmişti.Yani ameliyat etmişti.F.....' nin bu olaydan sonra , ateşi yavaş yavaş düştü. Gözlerini açmaya başladı.Ne F.... acısını dindiren Mino' ya teşekkür edebiliyor, ne de Mino yaptığı iyiliğinin önemini biliyordu.
F......... Hanım yaşadığı bu mucizeye inanamıyordu.Çünkü evdeki artıklarla besledikleri Mino ,yapılan iyiliği unutmamış , acıktığı için yemek istediği hamurun sayesinde "cerrahlık" yaparak bir ameliyatı gerçekleştirmiştir.
Hani hep bildiğimiz bir söz vardır.
"
Sahipsizin sahibi Allah' tır"
İyilik yap at denize, balık bilmezse Halik bilir.
Edibe Aydın( Kahya)
FACEBOOK YORUMLAR