Köylü toplumlarını, tarımsal ürün üretmeye ikna etmek kolaydır. Çünkü, üretim denilince, köylü, toprakta buğday üretmeyi anlar. Bu anlayışı Amerikalılar çok iyi değerlendirdiler. Ve onların propagandası bu güne kadar geldi. Artçıları da devam ediyor.
Amerika, Türkiyeyi Natoya aldığı zaman, mevcut sanayinin yok edilmesi için elinden geleni yaptı. 1936 yılında, Danimarkaya Uçak satan Türkiye, bu gün uçak yapmaya çalışıyor. Çalışıyor çünkü, 1949 yılında generalin biri ''Amerika bize uçağı bedava verecek'' diyordu. Uçak fabrikalarını kapattılar. Mevcut uçakları, Kayseride toprağa gömdüler.
1965 yılında tamamı yerli imkanlar ile üretilen Devrim adlı aracın seri üretimine mani oldular. Halka, sulama yapacak bire yüz alacaksınız, diyerek 25 yıllık tasarrufunu Keban Barajına yatırttılar. Halbuki 25 yıllık tasarruf ile Türkiye, otomotiv ve uçak sanayini kurmuş olur. Dünyaya ihraç edecek seviyeye gelirdi. Aman ha siz köylüsünüz. Köyünüze kalın. Aç kalırsınız, kanınızı doyurun. Propagandası çok güzel tuttu.
1946 yılında, Amerikadan bir heyet geldi. Bu heyet, Türk ekonomisi hakkında tavsiyelerde bulundu. Rapor arşivlerde duruyor. Türkler, tarımsal üründe ihtisaslaşmalı. Sanayi ürünler üretimini Batıya bırakmalı. Tarımsal üretime kullanılacak, kazma-kürek-el arabası, tırmık gibi el aletleri üretmekle yetinmeli deniliyor.
Ancak, halk nasıl ikna edilecekti?
Kolayı bulundı, siz köylü toplumusunuz. Önce yiyecek üretin. Karnınızı doyurun. Propagandası yapıldı. Şehre inmenize gerek yok. Köyünüzde kalın. Rahat edersiniz. Propagandası tuttu. Halk, köyde kaldı.
Ancak bir realite ortaya çıktı. Köyde kalmak, üretimde artış sağlamıyordu. Sağlayamazdı. Zira, nüfus arttıkça, toprakta elde edilen ilave hasıla azalıyor, belli bir noktada sıfırlanıyordu. Öyle de oldu.
Artan nüfusun, toprakta verimi sıfırlama noktasına 1960 larda yaklaşıldı. Vatandaş, köyünde işsiz, verimsiz, kahvelerde vakit geçirmeye başladı. O dönemde, Almanya işçi almaya başladığı için, toprakta verimi sıfırlayan nüfus Almanyaya işçi olarak gitti. Fakat nüfus artışı durmadı. 1986 yılında toprakta verimi sıfırlayacak nüfusa ulaşıldı.
Bu kez, köyünde verimsiz kalanlar, İstanbula ve diğer şehirlere iş bulmak amacıyla göç ettiler. Göç devam ediyor. Köyden şehre göç sayesinde, EMEK YOĞUN endüstride ülke rekabet gücü kazanıyordu. Bu sayede, sanayileşme hızlandı.
1980 yılına kadar, sanayi ürünü ihracatı yok mertebesindeydi. Bu gün ihracatımızın yüzde 95 lik kısmı sanayi ürünlerinden oluşuyor. Bu oluşumun gerisinde, köyden şehre göç var. Bu gerçeği, bazı kesimler görmüyor.
Zan ediliyor ki, şehirdeki nüfus köye gitse, tarımsal üretimde artış meydana gelecek. Gelmeyecek çünkü, topraktaki verim, nüfus arttıkça azalır. Belli bir noktada sıfırlanır. Sıfırlandığı noktadan sonra, şehirdeki nüfusu köye göndermek tarımsal üründe artış sağlamaz. Bu nokta aşılalı, 30 sene oldu.
Kimse köyüne gitmeyecek. Çünkü, köye gitmek onlara ilave gelir getirmiyor. Çare bellidir. Şehirde yeni istihdam sahaları yaratmamız gerekiyor. Zira, tarımsal ürün ticareti ile sanayi ürünleri ticareti yapıldığı zaman, katma değeri sanayiciler elde ediyor. Bir adet cep telefonu satıyor, bir kamyon buğdayı alıyor.
Hayal aleminde yaşayanlara duyurulur.
Şinasi Kara
FACEBOOK YORUMLAR