Evimizin önünde kocaman bir ıhlamur ağacı vardı . Kapıdan çıktığımızda o kokuya sayısız arı vızıltısı eşlik ederdi . Şimdi tam da çiçek açma zamanı …ne zaman ıhlamur ağacını düşünsem o meşhur efsanesi gelir aklıma . Nasıl bir inceliktir ki bu ,atalarımız kusurları insanın yüzüne söylenmez doğayı canlandırıp , hikayelere döker insanın kıssadan hisse çıkarmalarını sağlarlarmış
Hatırlarsanız…
Büyüklerimiz anlattığı hikayelerde, masalllarda hep bir ana fikir arardık kendimizle bağdaştırdığımız …
İşte bunlardan biri de ,
İlk okuduğumda beni derinden etkileyen ıhlamurla Çınar ağacının hikayesi… kendimce yorumladığım ana götürmek istiyorum sizi de …
Bu hikaye Bergama da geçiyor .Efsanelere konu olan Anadolu topraklarından sadece biri… Aynı kökten beslenen ıhlamur ve Çınar ağacının hikayesi …
Senelerce senelerce önce Bergama’nın verimli topraklarında insanlar çalıştıkça kazanır, kazandıkçada şükrederlermiş … ve günden güne zenginleştikçe şükürler azalmaya başlamış. Evet belki daha refah ve zengin bir hayat yaşamaya başlamışlar ama , sevgide , cömertlikte , hoşgörüde fakirleştiklerini görememişler .Hırsları büyümüş , evleri genişlemiş,ama o yüreklerinin çorak topraklara döndüğünü fark edememişler . Böyle oluncada yaradan bir şeylerin değiştiğini görüp bunun sebebini öğrenmeye karar vermiş …
Sizde hatırlarmısınız bilmiyorum .
Bir çoğumuzun gerçek yaşam hikayesinde ki bunu bende yaşadım … Hani kapıya dilenci şeklinde gelip bir şeyler isteyen yaşlı dedeler olurdu . Arkanızı döndüğünüzde kaybolurdu .Belki bu tür hikayelerden etkilenip bilinç altımızın senaryolarıydı bunlar ama biz inandıkça mutluyduk …Hep derdik ki yaradanım sınadı bizi …işte aynende böyle devam ediyor hikayemiz …
İnsanoğlundaki bu değişime sebep olan şeyi öğrenmek için yaradanım kapılarına kılık değiştirmiş dilenci görünümünde dede gönderir. Bir çoğu kapılarını açmaz . Bir çoğuda kendince bahaneler üretir, bencillikleri ağır bastığı içinde dedeye bir tas çorba ve bir dilim ekmek vermezler …
Ormanın kenarındaki küçük bir kulübenin kapısını çalar bu seferde . Gülen yüzle yaşlı eş açar kapıyı tanrı misafirini içeri davet ederler .O fakir mutfaklarında ne varsa hepsini ikram ederler .
O yaşlı dede elinden tuttuğu yaşlı eşi ormana götürür ve Bergama ovasının sular altında kaldığını gösteririr . Tepede kalan sadece arkalarında ki kulübedir . Ve o kulübe mermerden bir tapınağa dönüşür..
Bu cömertliğin karşılığında bir dilek dilemelerini ister yaşlı çiftten .Sadece sevgiyi bilen bu yaşlı eş tek dileklerinin birlikte ölmek olduğunu söyler .Birbirlerimizi toprağa koyma acısını yaşamayalım diyede eklerler
Bir gün yorgun vücutlarına teslim olmaya karar verdiklerinde el ele verip ormana yürürler …toprağa kök salmaya başladıklarında son kez sevgiyle bakıp sarılırlar insan bedenleriyle birbirlerine.
Yavaş yavaş dal vermeye başlarlar. Önce kalp şeklinde yapraklar çıkarıp, sevgiyle bırakır el şeklindeki yapraklarının üzerine Ardından mis kokulu sarı göbekli bembeyaz ıhlamur çiçekleri açar; şefkatle okşasın sevdiğini diye …
İşte doğadaki herşeyin şifası da güzelliği de bu büyük sevginin yansımasıdır .O büyük sevginin , o yayılan kokusunun şifasına gelirsek,
Soğuk Algınlığı ve Gripte Etkilidir;
Ihlamur çayı ağızda veya boğazda oluşabilecek tahrişi azaltmaya yardımcı olan müsilaj denilen bir madde içermektedir. Bu müsilaj maddesi mukus üretimi, boğaz ağrısı ve öksürük vb. gribal belirtilerle mücadele etmeye yardımcı olmaktadır. I
Sakinleştiricidir; Sinirleri yatıştırır, uyku bozukluklarına iyi gelir.
Anksiyete ve depresyon gibi sorunları olanların yatmadan önce ıhlamur çayı içmesi, kendilerini iyi hissetmelerini ve rahat uyumalarını sağlayabilmektedir.
Kalp Sağlığını Destekler; Ihlamur kan basıncını düşürerek kalp rahatsızlıklarına karşı koruma sağlamaktadır.
Öte yandan hipertansiyona da iyi gelmektedir.
Doğanın mucizelerine şahit olmanız dileğiyle
Hep sağlıkla kalın …
Süreyya Özcanım
FACEBOOK YORUMLAR