Olguların iç yüzünü görene kadar istediğinizi söyleyin -iç yüzünü gördüğünüzde nasıl olsa söyleyemeyecek çok şeyiniz olacak-(vurgular L.Ö)
L. Wittgenstein
Bilindiği gibi İran İslâm Devrimi,
İran'ın mazlum ve çilekeş halkının desteği İmam Humeyni'nin rehberliğinde
İslâm dünyasında anti emperyalist bir baş kaldırı, mazlum ve mustazafların bir umudu olarak tarih sahnesine çıktı ve hakikaten çok etkili oldu.
Tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı.
Ezilen, sömürülen ötekileştirilen Müslümanlar ve mustazaflar arasında büyük bir umuda,
prestije,
Siyasal anlamda ise önemli sayılabilecek bir silkinmeye, cesarete, uyanışa, anti emperyalist siyasal ve tarihsel bir bilincin oluşmasına
yol açtı,
İran solu/sosyalistlerini temsil eden TUDEH bile başlangıçta bu halk devrimine destek verdi,
Öyle ki,
Devrimden çok önce milli kimlikli olan Musadık hükümetini de yıkan,
ABD'NİN İngilterenin,
İsrail'in halka zulm eden, iliklerine kadar sömüren, iranın kaynaklarını Batıya peşkeş çeken sadık çakalları,
bizzat mazlum mustazaf İran halkın iradesi ve büyük desteği ile İran'da görkemli bir şekilde devrilmişti,
Bendeniz de o yıllarda çok etkilenmiş,
Üniversite yıllarına geldiğimde
Ali Şeriati'den Mutahhari'ye,
Beheşti'den Allame Tabatabai'ye,
Abdülkerim,
Suruş'a hatta mahalif Daryus Şayegan'a kadar tüm İranlı yazarları özenle okumuştum,
Ancak bugün devrimin geldiği teolojik felsefi siyasî iktisadi durumunu derinlemesine analiz etmek artı ve eksilerini değerlendirmek başka geniş bir ilmi makalenin konusu alabilir,
İmdi çok detaya girmeden devrimin bugün geldiği noktada olumsuzluklarına genel olarak ana hatları ile değinnek kaçınılmaz gözükmektedir,
Güncel olamsı nedeniyle
İlk önce Suriye problemi üzerinden gitmeyi uygun buluyorum,
Öncelikle İran'ın
bugün itibariyle Suriye coğrafyasında vahim denilebilecek jeostratejik, taktik, askeri, teopolitik bir hataya imza attığını açık seçik görmüş bulunuyoruz,
Ancak bu hatayı mutlak kotü niyetli oldukları için yaptıklarını söylemeyi de uygun ve objektif bulmuyorum,
Zira İran bu hatayı
Filistin'de yapmadı,.
Humeyni'den itibaren Kudüs'ü tüm islam dünyasının bağımsızlığı adına tek varılacak feth edilecek
bir kızıl elma olarak koydu. Siyonistbİsrail'e karşı tüm Müslümanların farkındalığını artırdı,
Hamas gibi öz ve öz sunni direnişçilere onların mezhebine meşrebine ırkına bakmadan destek ve silah verdi,
Yani burada hem ümmetçi hem de Siyonist zülme karşı devrimin başlangıçtaki ruhuna uygun bir şekilde evrensel ahlaki bir duruş,
keza ahlaki bir politika izledi ve doğru da yaptı,
İsrail'e tek bir çakıl taşı dahi atamayan,
İslamı kimseye kaptırmayan sözde Sünni dünyanın ve devletleri'nin aksine,
İsrail'e bizzat füze yağdırdı,
Yetmedi bu tutumundan dolayı onlarca komutanını,
askerini, diplomatını
bilim adamını kaybetti,
hakikaten büyük bir bedel ödedi.
Fakat ne yazık ki,
İran İslâm cumhuriyetinin resmi mezhebi Caferiyye'ye-ki İslâm devletinin resmi mezhebi olur mu orası da ayrı bir tartışma konusudur-göre de islami düzlemde rafizi/sapkın/heterodoks sayılan,
Nusayri, ırkçı, katliamcı işkenceci, tecavüzcü bir rejimle işbirliği yapmaktan çekinmedi,
Elbet bu durumu kendilerini haklı gösterme gayesine matuf olduğu anlaşılan
"Biz İsrail'e karşı bir direniş savunma hattı oluşturmak için Esed'e destek verdik" !!!!söylemini kullanarak meşrulaştırdılar,
Bir açıdan haklı tarafları geçerli argümanları
da yok değildi, zira Suriye'deki sözüm ona İslamcı grupların İsrail'e yönelik bir saldırıları yok gibiydi,
Ancak şu hakikati bilerek ya da bilmeyerek hep ıskaladılar,
Esasen Baas/Esed rejiminin kendi devirdikleri
Şah rejiminden daha zalim daha da halk İslâm düşmanı Batı işbirlikçisi bir düzen olduğu gerçeğini,
İran bu duruma yakinen şahit olmasına rağmen rejim konusunda bu tutumlarını kısa vadeli pragmatik nedenlerden dolayı değiştirmediler,
Yetmedi Baas rejiminin ta başlangıçtan yani Baba Esed'den itibaren İsrail'le zaman zaman gizli işbirliği yaptığının İran tarafından bilinmesine rağmen,
Açık konuşmak gerekirse İran Esed sayesinde Suriye'de var olabiliyordu geniş halk kitlelerinin isteği ile değil,
Oysa başta Velayeti Fakih konumunda olan
Ali Hamaney ve İran Uleması da bilir ki,
bu Muviyeci/makyevelist tutum,
bu akide, Kur'an dışı siyasal akıl, yöntem hakikatte hem gayrı islami bir akıl idi,.
Hem de stratejik taktiksel olarak doğru değildi,.
Öyle ki,
Devrim yapan,
Kanlı Cuma katliamının emrini veren zalim Şahı deviren devrimci siyasal bir akıl, usuli, tecdidci bir ulema,
azınlıkta olan,
ırkçı sapkın katil bir düzenin,
halkın kahir ezici çoğunluğuna rağmen sonsuza kadar ayakta kalamayacağını,.
bir gün Şah gibi putlarının mutlaka devrileceğini önceden hesaplamış ve görmüş olmalıydı, zira esas devrimci siyasal akıl budur,
Volterci anlamda halka rağmen halkçı devrimler uzun ömürlü olamaz
Diğer taraftan
Özellikle Hz Nebi ve Hz Ali'yi merkeze koyarak siyasî bir referans alırsak,
İslama göre sadece amaçlar değil, amaca ulaşmak için kullanılan araçlar, yöntemler de meşru olmalıydı,
İran maalesef bu gerçeği bilerek, isteyerek görmedi ya da göremedi,
Başka bir ifade ile İran, Suriye'de islami ümmetçi bir politika değil, kelimenin tam anlamıyla Ulusal/milli,
yani Fars Jeopolitiğini ve Jeostratejisini merkeze alan siyasal bir çizgi izledi maalesef,
Hattızatında Irak'ta da böyle yaptı,
devrimin bütün İslamcı ümmetçi, evrensel söylemine, retoriğine rağmen sahada çoğu kez farklı davrandı,
Ezici çoğunluğu oluşturan muhalif Sunni müslümanlara güvenmek, onlara destek verip haklarını korunak yerine,
ırkçı diktatör, sapkın BAAS rejimine, onun koruyucusu emperyalist Rusya'ya güvenmeyi onlarla işbirliği yapmaya tercih etti,
Bu hatayı Kaflasya'da Azerbaycan'a karşı Karabağ konusunda da yaptı,
Ne hikmetse halkıyla,
tarihiyle kültürü ile kadim bir İslam ülkesi olan Türkiye ile bu sahalarda iş birliğine maalesef hiç bir zaman tam olarak istekli davranmadı.
Türkiye'yi daima rakip olarak gördü hatta mezhepçi,
adı konulmamış ulusalcı bir saikle zaman zaman ötekileştirdi,
Elbette bu hataları zaman zaman Türkiye'de yaptı,
Resmen olmasa bile Özellikle iktidar üzerinde etkili bazı cemaatler ve kesimler tarafından neredeyse nüfusunun yarısını Türklerin oluşturduğu Rıza Pehleviye kadar Türk kökenli Şii hanedanların yönettiği iran halkları İslâm dışı ilan edilerek tekfir edildi,
Evet konuya devam edersek İran devrime rağmen Osmanlı dönemi klasik Safevi Şiası
bakış açısını çoğu kez değiştşrmedi çağdaş Türkiye'ye karşı,
Oysa İran Suriye'de
Baas karştı, anti emperyalist çoğu sunni halk kesimlerinden oluşan muhaliflere destek verip,
Filistin'de olduğu gibi İslâm kardeşliğini, vahdetini ve dayanışmasını önceleseydi,.
Bugün Suriye'de bu hazin hezimeti yaşamayacak,
Gazze'de olduğu gibi tüm Müslümanların kalbinde taht kurucak, İslam dünyasını kemiren mezhepçi, etnik, bölgeci, cemaatçi, tekfirci anlayışlara da büyük bir darbe vurmuş olacaktı.
lakin sahada bu fırsatı kaçırdı.
Böyle yapsaydı
Şüphesiz halen göğsü dik bir şekilde Suriye sahasında olacak,
İsrail, ABD karştı direniş ekseni İslâm dünyasında daha da güçlenmiş olacaktı,
Velayeti Fakih konumunda olan imam Ali Hamaney'in altını kalın çizgilerle çize çize bölgede biz ne sunniyiz ne Şiiyiz,
biz her şeyden önce Müslümanız tevhidden birlikten yanayız demekte cılız davranması, bu konuda yetersiz kalması, ya da güven telkin edememesi, devrimin başlangıçtaki ümmetçi tevhidci anti emperyalist evrensel ruhunu da ters düşmüştür,
Ne yazık ki İran yukarıda ısrarla belirttiğim gibi,
İslami ınkılapçı/devrimci söylemlerine rağmen Suriye'de mezhepçi dürtülerden, saiklerden kurtulamadı ve zalim şirkçi Esed düzenine destek verme de bir mahzur görmedi,
Şii çoğunluğun olduğu yerlerde tıpkı entegrist
tekfirci selefistlerin yaptığı gibi,
sunnilerin ezilmesine göz yumdu..
Bu durumun yani devrimin amacından sapmasının İslâm görünümlü ulusal bir çizgiye kaymasının elbet başka nedenleri de var,
Bunlardan en önemlisi,.
İran İslâm devriminin,
-ABD öncülüğünde uygulanan ekonomik askeri teknik ambargoları, ekonomik bunalım enflasyon, adil bölüşüm noktasında köşeye sıkışması,
keza kadının statüsü,
sanat kültür gibi konularda insanı tolumu kuşatan pratik üst yapı alanında halen entegrist mezhepçi yer yer etnik, ulusal siyasal bir refleksten kurtulamaması,
ayrıca yeteri kadar ülkede bulunan tüm farklı kesimleri, farklı düşünceleri, farklı etnik dinî yapıları kamu alanında hakkıyla temsil edecek düzeyde demokratik, katılımcı, kuşatıcı esnek bir bünyeye henüz tam olarak kavuşamamasıdır,.
Diğer taraftan devrimin güvenlik endişelerinden dolayı içe kapanarak kendini çağın koşullarına, uyumlu bir şekilde diyalektik olarak yenileyememesi,
Zamanın ruhu olmayı başaramaması,
İslamın aşırı siyasllaşarak tarihselleşmesi,
Tarihselleşme ile beraber sekülerleşerek,
Daryus Şayegan'ın deyimi ile bir nevi arkeolojik malzemeye dönüşme ihtimaliyle
büyük ölçüde halktan kopması,
ulemanın hak, halk, adalet, liyakat, ehliyet adına eleştirel pozisyonunu kaybederk müeses düzenin resmi sözcüleri haline dönüşmesi ayrı bir handikap ayrı bir çürümeye yozlaşmaya yol açmıştır,
Zira eleştirinin olmadığı, evrensel tabii ve ilahi hukukun üstünlüğünü, temel insan haklarını içselleştirmeyen bir siyasal toplumsal düzende,
tableda
ne yazarsa yazsın yozlaşma, çürüme kaçınılmazdır,
Sonuç itibarıyla bugün yenilkçilerin, reformistlerin e seslendirdiği
Farsça, halkın egmenliği demokrasi anlamlarına gelen
"Merdum Salari" kavramı
bu noktada çok önemli gözükmektedir,
Öyle ki, devrime destek veren, Ayetullah Humeyni'nin arkadaşı Ayetullah Muntazarinin ölene kadar ev hapsinde tutulması,
merhum Şeriatinin arkadaşı,
Abdülkerim Suruş gibi alim ve düşünürlerin, Ferid Ferjat gibi dünyaca ünlü sanatçıların bile ülkeyi terk etmek zorunda kalması,
ahlak alanında,
Şah dönemini aratmayacak düzeyde decedans yaşanması,
bu yargımızın en büyük delillerindendir,
İnsanlığın tarihsel siyasal yürüyüşü göstermiştir ki, halkın özgür iradesi ve katılımı doğrultusunda kendini sürekli yenileyemeyen,
yeni tabular yasaklar üreten,
en önemlisi kadınları karşısına alan devrimler kalıcı olamayı başaramazlar,
Şüphesiz halen bölgede İran ve Türkiye'nin bölgesel sorunlarını barışçıl ve adil bir şekilde Ankara ve Tahran'da çözmeleri İslâm dünyasının birliği,
küresel emperyalizmin bu coğrafyadan kovulması açısıdan son derece önemliidir.
Dr. L. Özşahin
Dinler Tarihçisi/Siyaset Felsefecisi,
Selamlar
FACEBOOK YORUMLAR