Lütfü ÖZŞAHİN

Lütfü ÖZŞAHİN

Düşünsel Derinlik
[email protected]

AŞKIN METAFZİĞİ

29 Kasım 2024 - 21:02

   
Ah  o gözlerin yok mu, yüreğimi kanatır, saplanır  yüreğime bakışların,  keskin ve sivri bir  hançer gibi,  yine de gülümserim  al kanlar içinde, 
bazen sonsuz huzur verir bana, dingin ve dalgasız bir okyanusa dönüşürüm, bütün canlıları koynuma alıp avutmak isterim.
                    Sanki, varlığın kendisini temaşa ederim gözlerinde, sarsılırım, irkilirim, tüm bir benliğimle. Titrerim, dizlerimin bağı çözülür, kalırım olduğum yerde, soğuk bir mezar taşı gibi, sessiz ve kimsesiz
       Sonra  hüzünlendirir beni gözlerin,  sarsar  derinden, göz pınarlarımdan yaşlar süzülür ta göğsümün üzerine, hançeremde hıçkırıklar düğümlenir, derin bir acıyla yaşamın manasını kavrarım, seni her düşündüğümde. Aniden ayrılığın, ölümün kavurucu ürpertisini hissederim  ta yüreğimde.
 kan çekilir damarlarımdan, 
solarım, sararırım bir yaprak gibi, nefessiz kalırım,  bir an hissederim tüm bir faniliğimi, yalnızlığımı senin varlığında.  Kaybolmaktan, erimekten, yok olmaktan  korkarım, bunun içindir ki, bakamam uzun uzun  gözlerine, sonsuz bir derya olurlar çıkarım seyre, daldıkça dalarım yine de ulaşamam bir nihayete  ve  bir daha dönemem çıktığım limana,  bırakırım tüm fani şeyleri çilekeş rıhtımda,
          Sanki,  canların cananı bütün güzelliği ile tecelli eder gözlerinde. Seyrederim onu tüm cilveleri ile. Her yerde  ararım, kutsal kitaplarda, mabetlerde  ama,   gözlerinden başka hiçbir yerde  diri  canlı bulamam  Onu. 
Aleme  sığmayan acaba sadece gönüllere ve gözlere sığdığı için midir ki, ben  gözlerine her  bakışımda kendimden geçip, sarsılıyorum,  soluksuz  bir bedene,  cansız bir taşa dönüşüyorum.  
Sonra İsa gibi elin değiyor elime, nefesini hissediyorum yüzümde, kurtuluyorum hiçliğin bedenimi çatırdatan, ruhumu çökerten yakıcı ateşinden  ve  büyük bir aşkla diriliyorum, nefes alıyorum gözlerinle,  canlanıyorum bir baharın tüm bir  ihtişamı ile yeşermesi gibi.
            Kurtuluyorum    bütün ızdıraplarımdan, en acı, en can yakıcı sıkıntılarda bile, gülümsüyorum, bir güzellik görüyorum kedimde ve  tüm  kainatta.
 Gittiğin yollarda ayak izlerini arıyorum, tozlara toprağa dokunuyorum, kokun sinmiştir diye. her şeye yeniden bakıyorum,göz izlerinden sana ulaşırım, sana bakan gözlerde senden bir karaltı kalmıştır  diye,  konuştuğun her  insana, dokunduğun her eşyaya hasret ve hüzünle yaklaşıyorum,  Anne ve babanın, önünde secdeye kapanmak istiyorum var oluşuna sebep teşkil ettiler diye
       Ey lal dudaklı,  kalbe zarar endamlı, servi boylu dilber, nedir bu beni dayanılmaz bir itkiyle kendine çeken, 
kul eden  gözlerinin sırrı.?
      Ey  bahar gözlü, gamzeli sevgili, nedir bu, belimi büken, saçlarımı diken diken eden, tüm bir bedenimi ürperten  vahiy meleği gibi sesinin ve sözlerinin  sırrı ?
      Sesin kulağıma her  değişinde,  sanki  gökler açılıyor,.tüm çağları ve zamanları delip geçen varlığın ezeli ve ebedi sesini işitiyorum gibi  neden cansız kalıyorum? ölüp ölüp diriliyorum? Niçin  Tur dağındaki Musa gibi kendimden geçerek yerlere kapanıyorum?
     Ey kutlu varlık sen her yerdesin, hem içkin,  hem de aşkın. Tecelli edersin tüm mahzun kalplerde ama, ben seni neden sadece sevgilinin gözlerinde görüyorum?. Yoksa senin otağın sevgilinin gözlerinde olduğu için midir ki,  ben  büyük bir sevinçle, titrek ve ürkek bir kalple, annesinin peşine takılan  bir kuzu gibi hep ardından koşuyorum. Neden sadece Onun sesiyle işitiyorum, Onun gözleriyle görüyorum seni? 
Neden sadece onun ayaklarıyla yaklaşabiliyorum sana? Niçin her seferinde başka bir kılıkla karşıma çıkıyorsun onun gözlerinde ve sesinde.
Mavi bir sızıyla için için yanıyorum, bazen içime akıtıyorum göz yaşlarımı kimse bilmesin, kimse duymasın diye. 
Perdeleri çekiyorum, dalıyorum zifiri karanlıklara, bahar gözlerin mahzun  ruhumu daha güçlü aydınlatsın, ılık nefesin yüzümü ve saçlarımı bir meltem gibi okşasın, İsrafil gibi ölümden dirilten sesin, en güzel şarkılarını söylesin diye.  Ey ahu gözlü dilber sanma ki, sanadır zaafım, hüznüm, hasretim. Sanma ki, sanadır serzenişim, yalvarışım, çöllere, dağlara, yollara düşüşüm, sanma ki, sanadır kulluğum, acziyetim. 
                                          Ben Onu gözlerinde gördüğümü, sesini,sesinle işittiğimi sandığım için, 
senin için deli divane oluyorum. Dayanılmaz  büyük bir ulvi güçle, incecik bir yaprak gibi sana doğru savruluyorum. 
Aslında sende kandan ve çamurdansın, fakat nasıl  bir kutsi topraktan yoğrulmuşsun, nasıl bir sesle ve kalbe zarar bir endamla donatılmışsın  ki, canların cananı, aşkın kaynağı sende tecelli ediyor gibi, sarsılıyorum, kendimden geçerek ürkek ve yürekten yaralı, bir güvercine dönüşüyorum. Çırpıyorum kanatlarımı bütün bir gücümle, ama sensiz uçamıyorum bir yanım hep eksik, kanadım hep kırık kalıyor. Sonra  var gücümle boğuşuyorum bütün zorluklarla, hiç aldırmadan yorulmadan, dağları delmek, çölleri aşmak istiyorum,   sana ulaşmak için nefes nefese, kan ter içinde kalıyorum. Ama boğuşmadan geriye sadece, aşkın kanıyla boyanmış yaban çiçeklerinin kimsesizliğini, yalnızlığını ifşa eden  bir gerdan kalıyor boynumda.
   Fakat yine de gülümsüyorum, bedenimim bütün zerreleri huzur doluyor, işte aşkın nişanesi budur diyorum ve nihayet hayalinle göz kapaklarım kapanıyor usulca ve sessiz, dalıyorum sonsuz rüyalara.          
    Ey sevgili  belki de, 
sen bütün bunlardan biganesin, ifade ettiğin anlamlardan gafilsin, uzaksın, farkında bile değilsin neyi anlattığının .
Sen nerden bileceksin  akan göz yaşlarının her zerresinde aşkın ve sevdanın yüklü olduğunu, sonra sanki deryaya dönüşüp tüm bir varlığa can verdiğini. 
Sen nereden bileceksin aldığım nefesin aşkın hüznüyle bir alev topuna dönüşerek tüm bir bedenimi yaktığını.
    Ahh kadere bak ki, 
 ben seni sevdiğimi dahi söyleyemeden göçüp gideceğim bu dünyadan . Dolaşırsın salına salına kırlarda, bayırlarda, dar sokaklarda, bazen neşeli, narsist,  bazen ürkek, şuh, endamlı, ince ve narin,  bazen de  yabani, hüzünlü ve  gayesiz. 
Kahkahaların etrafa hayat ve neşe verir, 
tüm canlılar gaflet uykusundan uyanır, silkinir, sanki her yer cümbüşe, düğüne dönüşür,  papatyalar gibi açarsın vadilerde ve çayırlarda.
 Rüzgar nefesini, kokunu taşır,  sesini fısıldar tüm aşıklara, yağarsın sağnak sağnak kırlara, vadilere, dağlara, sulara, toprağa. Hayat verirsin  kuraktan çatlamış, çöllere ovalara. Sıcaklığın hissedilir bütün kalplerde ve tenlerde. 
Gözlerin bir aynadır, sesin bir muştudur avutur beni Onun aşkıyla, gezerim deli divane yollarda,. 
Beyrut Bekaa Vadisi 2013

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum