Kenan Güzel

Kenan Güzel

Yaşamak Bedel İster
[email protected]

YANDIK YANACAK KADAR

06 Ekim 2024 - 08:01

İnsanoğlu biyolojik bir temele dayanan, yarısını yaratılıştan, yarısını da yaşadığı çevreden edindiği hayat tecrübeleriyle bir bütünü oluşturur. İçsel doğa dediğimiz ve yaratılıştan bizlere verilen şifreler,  insanı ayakta tutabilecek manevi omurgayı oluşturur. Bu manevi omurga insani ve imani duyguları barındıran ve kendi yaratılışına göre onları tasnif edilen bir kozmik oda mahiyetini taşımakla beraber, yaratılışı gibi güzel yaşamanın da bitmez tükenmez bir kaynağını oluşturur.  
 
Eğilmek, dik durmak, başkalarına dayanmak ve yerlere serilmek bu omurga dağarcığından seçilen hayat karelerine bağlıdır. Çünkü insanoğlunun yaratılış doğası hayvanların içgüdülerinin tersine daha güçlü, daha egemen ve daha sağlam değildir. Hayvanlar yaratılışları gereği Yüce Allah (cc) tarafından benliğine yerleştirilen fıtrat denilen bir yapının gereğini sergilerken; insanoğlu nefse hoş gelen alışkanlıklara, kültürel baskılara, menfaat çıkarlı ilişkilere kolayca boyun eğmeye meyillidir. Bu boyun eğme ve bu çirkin karakter ‘hayvanca’  kelimesiyle ifade edilse de; aslında bu hayvanlara atılan büyük bir iftiradan ibarettir. Çünkü bu yarışta hayvanlar kendilerine verilen ilahi görevleri noksansız yerine getirmesine rağmen;  yaratılışına ve Yaradan’a nankörlük yaparak, hayvandan daha aşağıya bir mevkiye düşerek bütün yaratılmışları aşağılayan sadece insanoğludur.

Her Şeyden Önce
Her şeyden önce insan kendi yaratılışının özelliklerini edinmeli; kendini öğrendikçe fıtrat ağacından kendisine yakışan en güzel meyveleri seçmesini bilmelidir. Nasıl daha mutlu ve üretken olacağını; insani ve imanı dünyasını nasıl geliştirebileceğini; yetenek ve kabiliyetini nasıl kullanabileceğini ve insanlığa rol model nasıl olabileceğini öğrenmesidir. Bunu öğrenirken kendi hayat yoluna açılan de hayvanlaşmanın, hayvani duygu ve düşüncelerinin zorladığı bütün kapılarını kapatarak, insani olmanın huzurunu yaşamaya çalışmalıdır.

Bugünlerde toplum olarak yaşadığımız bir çok sosyo-psiko rahatsızlığın, arsızlığın, haksızlığın, hırsızlığın, zulmün, saygısızlığın ve Allah’a isyanın  ve Allahsızlığın arkasında insanın kendine yabancı olduğu gerçeğini görmekteyiz. Bundan kurtulmanın en güzel yolu, kendisini tanıyabilmiş, yaratılış dengesini koruyarak yanlışlarını, eksiklerini ve ne yöne meyil göstereceğini görme imkanını yakalamış rol model insanlarla mümkündür. Bireylerin bu şekilde kendi şifrelerini çözüp, hayata sevgi ve şefkat penceresinden bakmayı öğrendiği gün, dünya yaşamaya değer bir mekân halini gelerek, hayvanlaşmaya kapıların kapatıldığı sağlam bir bünye haline gelecektir. Çünkü sağlıklı insanlar ancak sağlıklı bir toplum içerisinde yetişirken; kendi ruhunun ilhamlarını yakalayamayan hasta ruhlar, yaşadıkları topluma bulaştırdıkları mikroplarla onu da hasta haline getiriler.

Halbuki, bir insanın daha dürüst, daha merhametli, daha adaletli olmayı seçmesi; kendi kötü ruh dünyasını, kötü saplantılarını, takıntılarını iyileştirmesinden daha kolaydır. Yeteneklerini körelten, doğruyu görüp de ağzını açamayan, yürekliliğini öldürüp korkaklaşan; kendi menfaati uğruna ısırmadığı beden, yakmadığı yürek bırakmayan;  kendi ruhi hastalıklarını gizlemek uğruna masum ve mazlumları tırpanlayarak; kitleleri birbirine düşüren  bu hasta ruhlu zalimlerdir.

Bir Kıyamet Bekliyoruz
S
on yıllarda sosyal medya başta olmak üzere, aileler, kurumlar, siyasiler bir güncelleme modasıdır gidiyor. Kimileri yaşamını, kimileri giyim kuşamını, kimileri inancını, kimileri ibadetlerini, kimileri de duygu ve düşüncelerini güncellemenin huzurunu! yaşıyor. Mesela bu güncellemeyi kötü alışkanlıklarını, yeme-içme alışkanlığıklarını değiştirmede, duygu ve düşüncelerini güzelleştirmede, düşenlere el uzatmada, mağdurun ve mazlumun göz yaşını silmede  kullanmayı hiç düşünmüyor. Ama,  ilahi vahye dayanan, sünnetle çerçevelenen; Kur’an’daki emir ve yasaklara ve milli ve manevi belleğimizi formatlamada bu güncellemeyi savunuyoruz.

Ben ömrümde bu kadar yalancının, bu kadar hokkabazın, bu kadar illüzyonistin, bu kadar din tacirinin, bu kadar münafığın sihirli kutularda yuva yaptığı bir döneme şahit olmadım. Beş on yıl öncesine kadar hiçbir siyasetçinin, hiçbir ilahiyatçının, hiçbir yazarın, hiçbir gazetecinin, hiçbir dizi filmin böyle ekranlardan rahatça dini değerleri bu kadar eğip büktüğüne, bu kadar aşağıladığına, bu kadar hakaret ettiğine şahit olmadım. Ayrıca ben bunun çokta öyle bilinçsiz yapıldığına da inanamıyorum. Aslında bunların güncellemeyi savunması, yeni bir bakış açısı altında Kur’an-i emirleri eğip bükmesi; daha fazla sevilmesi, daha fazla izlenmesi için değildir. Kitap ve sünnete karşı insanların gönlüne şüphe tohumları serperek ‘Allahsız’ bir Müslümanlığın temellerini oluşturmaktır.

Hatırlıyorum, gençliğimde gizli köşelerinden, cılız sesleriyle sahabe dönemindeki bazı olayları ceviz kabuğunu doldurmayacak beyinleriyle yorumlayarak sahabeye saldıran, onları küçük düşürmeye, insanların aklına şüpheler atmaya çalışan ve dini duyguları kemiren tahta bitlerini çok görürdüm.  Bu fındık beyinlilerin sahabe ile başlattıkları bu işi bugün sünnetle devam ettirmesi; Kur’an-a ilişerek  onu hükümlerini tartışmaya açması İslam düşmanı olduklarını ortaya koymuyor mu?

Her Şey Güncelleniyor
Son birkaç yıldır İslam dünyası, kendi duygu ve düşünce dünyasında kokuşmaya başlayınca, arkadan gelen genç nesle gerektiği gibi rol modeller oluşturamadı. Kendisi gibi başlayıp, ecnebiler gibi yaşama sevdasına kapılan toplum önderleri, zamanla bütün duygularına botoks uygulayarak ilahi duygu ve düşünce sinirlerine zarar vermişlerdir. Dini yaşamaktan sıkılanlar, namazdan bunalanlar, başörtüsü takmaktan hoşlanmayanlar, sokakları Paris podyumlarına çevirmek isteyenler, sünnetleri çok görenler bütün duygu ve düşünceleri güncelleme yarışına girdiler. İşte bütün bunlar neticesinde erkeklere benzeme uğruma kendini feda eden kızların; sokaklarımızda hünsalar gibi dolaşan cinsiyetini bozulmuş erkeklerin ortaya çıkması; gençlerimizin yatak odalarını caddelere taşımasına sebep oldu.  

Bütün bunlar yaşanırken, bu değişim esintilerine kapılan aileler, evlatlarının ellerinden kayıp gitmesine hiç mi hiç ses çıkarmadılar. ‘’Zamane gençleri; biz yaşayamadık bari onlar yaşasınlar…’’ saflığına yatarak, kızlarının sokaklarda soyunmasına, mahrem erkeklerle kol kola gezmesine, yıllardır kavgasını verdiği örtüsünü değersizleştirerek, itibarını yerlere sermesine; oğlunun her gün başka bir kızla nikahsız; kızının her akşam erkeklerle sarmaş dolaş gezmesine aldırış etmediler.

 İslami kılı kırk yararcasına arzı endam eden, beş vakit namazını cemaatle kılan, dilinden zikrini eksik etmeyen, elinden doksan dokuzluğunu düşürmeyen bizler; yanımızda şortla gezerek kaba etlerini sergileyen evlatlarımızdan, müstehcenliğin kitabını yazan kızlarımızdan hiç mi utanmıyor, Allah’tan hiç mi sıkılmıyoruz. Farz olan sadece başı kapatmakmış gibi, sanki beden binasının en üst katında oturup alt kat duvarları örülmemiş binalar gibi sokaklarda arzı endam ediyoruz. Zamane böyle ne yapalım diyerek kurtulamayacağız. İmani ve insani değerleri güncelleyenlere karşı susmanın bedelini  sevdiklerinizle, putlaştırdıklarımız dünyalıklarımızla  ödeyeceğiz. O başörtüsü, o namaz, o haç, o oruç bizi ötelerde kurtaramayacak ve sığındığımız bahaneler bizleri haklı çıkarmayacaktır.

Çünkü utanma, ar hayâ imandandır. İmanı olmayandan da haya beklenmez. Acaba şu sokaklarımız dolduran Lut kavmi afişleri karşısında biz dini yaşıyormuşçasına üç maymunu oynamakla, her Cuma cami kapılarında nohutlu pilav dağıtmakla, sokak aralarında mevlit okutmakla (haşa) Allah’ı kandıracağımızı mı zannediyoruz? Ey anneler ve babalar! ‘’ Ümmetimin helaki sefih gençler eliyle olacaktır.’’(Buhari)  diyen  Allah Resulünü ne çabuk unuttuk.

Bu Ateş Sizi de Yakacak
Bu ülke son birkaç yıldır bizi biz yapan bütün değerleriyle bir uçuruma doğru süratle ilerliyor. Herkes kendi yaşantısını bir put haline getirerek ona ibadet ediyor ve onu kendine rehber tutuyor. Etrafında rol model bulamayan gençlerimiz ise hocalığı da, müftülüğü de, imamlığı da kendi üzerlerine alarak kendi fetvalarını kendileri veriyorlar. Siyaset ve siyasetçiden iğrenen; dini temsil edenlerden tiksinen; dini duygu ve düşünceden soğuyan neslimiz,  kendini şehvetin kollarına bırakarak, hayatın tadını çıkarmaya çalışıyor. Katılaşan kalplerimiz, yok olan ferasetimiz, uçup giden irademiz ise bu gençlerin feryatlarını duymamıza engel oluyor.   

Bu iş artık çığırından çıktığı ve millet olarak büyük bir hızla üzerimize doğru bir ateş topu şeklini aldı. Artık bu selin önüne hiç bir lider, hiçbir siyasetçi, hiçbir sosyal bilimci, hiçbir aile reisi duramayacaktır. İstediğiniz kadar ilahiyat açın, istediğiniz kadar imam hatip açın, istediğiniz kadar üniversite, özel okul, Kur’an kursu, ana okulu açın. İstediğin kadar tebliğci din hadimleri görevlendirin.

Sıkı sıkıya bağlı oldukları dini duygu ve düşünce ayarlarıyla oynadığınız; şehvetlerini dizilerle uçkurlarına bağladığınız; devlet politikalarıyla sokakları kana boyayan haydutlar haline getirdiğiniz; geliştirdiğiniz hayat tarzıyla azgınlaştırdığınız,  onları arsız, hayasız ve inançsız çukurlara mahkum ettiğiniz bu yığınların önünde duramayacaksınız. Bu rezalete sebep olanlar, bu gençlerin yıkılışlarına ses çıkarmayanlar; sadece oturduğu makamın rahatlığna ladanan, aldığı maaşın ballılığına kanan; bütün kuvvetini insanları uyutmaya, avutmaya harcayan; Lut kavminin sokaklara taşınmasına aldırış etmeyenler, bu milletin vekilliğini üzerine alıp, sefilliğini seyredenler  unutmasınlar ki, Lut kavmi üzerine akan o kurkunç alevden toplar bir gece ansızın sizin bendinize de ulaşıp evlerinizle, makamlarınızla, malınızla servetinizle beraber sizleri de taşa çevirecektir.