Son yıllarda hızla artan ülke nüfusumuz, gelişen teknolojiyle beraber hızlı kentleşmeye neden olmuştur. Kentsel alanların genişlemesi beraberinde hava, su ve toprak kirliliğine yol açmıştır. Kentsel yayılma aynı zamanda ormanlar, su kaynakları ve kentsel alanları çevreleyen tarımsal alanlar üzerinde baskı oluşturmuştur. Bu baskıdan en çok etkilenen de hiç şüphesiz tarım alanlarıdır. Verimli toprakların kaybı, ekonomik ve ekolojik sonuçlar doğurmasının yanı sıra, kentlerin kendi kendini besleme potansiyelini düşürerek, dışa bağımlı duruma gelmesine neden olmaktadır.
Peki kentsel tarım ne anlama gelmektedir?
Yaygın olarak “Kentsel Tarım “ olarak adlandırılan tarım şekli , kentlerin ve kasabaların ortasında veya şehir ve kasabaların yakınında tarla bitkilerin dikilmesi ve büyütülmesi ve hayvanların yetiştirilmesidir. Kentsel tarımın temel amacı, bu kasaba ve kentlerde yaşayan nüfusa gıda sağlanması, gıdaya erişimin insanlar için daha kolay ve daha ucuz hale getirilmesi ve uzun mesafe taşımacılığında karbon ayak izinin azaltılmasıdır.
Kentsel tarım, insanların ihtiyaçlarını karşılama konusunda yüksek bir potansiyel göstermiştir, bize sadece yiyecek sağlamakla kalmaz, aynı zamanda sürdürülebilir bir dağıtım ve devam eden bir üretim sistemi ile insanlara iş ve istihdam sağlayan bir üretim sistemi sağlar.
Bunun dışında Kentsel tarım,binalarla dolu yoğun bir metropol şehirde çok ihtiyaç duyulan yeşilliği sağlayarak kentin çevresine ve genel estetiğine de yardımcı olur.
Kentsel yaşam çevre, artan sera gazı emisyonlarından yoğun kaynak kullanımına ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına kadar çevresel bozulmanın önemli bir kısmından sorumludur. Kentler genellikle parçası oldukları ekosistemler dikkate alınmadan gelişiyor. Uygarlığımız tarihinde çok şey inşa ettik.Kaldırımlardan apartmanlara ,yollara ve kanalizasyon sistemlerine kadar insan yapımı şeylerin kütlesi; artık denizlerimiz, ağaçlarımız ,hayvanlarımız ve tarım alanlarımız gibi tüm doğal biyokütleden daha ağır basıyor .
Bu endişe verici çünkü kentleşme dalgasının büyük bir kısmı önceden planlama yapılmadan gerçekleşiyor ve yüz milyonlarca yoksul insanı genellikle temel temizlik, atık yönetimi veya su hizmetlerinden yoksun, yarı inşa edilmiş metropol alanlara doldurmanın çevresel maliyetini artırıyor.
Peki kentleri , içinde yaşayanların hayatlarını doğrudan zenginleştiren daha iyi, daha güvenli, daha sağlıklı yerler olacak şekilde nasıl yeniden tasavvur edebiliriz? Bir kentin bu sürdürülebilirlik hedefine gerçekten uymasını sağlamak için yeniden incelememiz gereken yönleri nelerdir?
Sürdürülebilir bir kentin ne olabileceği konusundaki anlayışımıza daha fazla yardımcı olmak için bazı örneklere göz atacağız.
Bir kent, özünde birçok parçadan oluşan bir sistemdir. Bir kentin gerçekten sürdürülebilir olması için tüm bu parçaların da sürdürülebilir olması gerekir. Toplu taşıma sağlam, güvenilir ve fosil yakıtlardan arındırılmış olmalıdır. Binalar sürdürülebilir malzemelerle inşa edilmeli ve kamusal yeşil alanları içermelidir. Sokaklar yürünebilir olmalı, dinlenme ve sosyalleşme alanları olmalıdır. Tüm vatandaşların güvenli ve uygun fiyatlı konutlara erişimi olmalı ve kentler çevredeki orman ve tarım alanları başta olmak doğal çevreye zarar verecek bir oranda büyümemelidir. Bunlar, sürdürülebilir kentlerin başarmayı umduğumuz birkaç yönüdür.
Ne olursa olsun kentsel bir gezegene doğru gidiyoruz ama cennete mi yoksa cehenneme mi dönüşmesi bize kalmış. Açık olan tek şey, son birkaç yüz yılda yaptığımız gibi kentler inşa edemeyeceğimiz gerçeğidir.Bu geçişin ölçeği buna izin vermeyecek
Ancak doğru bir şekilde yaparsak, kentleşmenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabiliriz.
FACEBOOK YORUMLAR