Adının Arap Cumhuriyeti olması Suriye’yi Arapların ülkesi yapmaz. Adından da anlaşılacağı gibi tarihi olarak Süryanilerin yurdudur.
Bugün de Suriye yalnız Sünni Araplardan oluşmuyor, başka unsurlar da var; Araplar, Dürziler, Kürtler, Aleviler, Sünniler, Süryaniler ve diğerleri. En önemlisi de artık ABD ve İsrail’in kontrolünde bir ülkedir. Bu konuma gelmesi ise BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) sonucudur. Kuşkusuz bu duruma gelmesinde AK Parti iktidarının büyük rolü olmuştur.
Kanaatime göre AK Parti iktidarı böyle bir sonuç beklemiyordu ancak bir çıkış bulmaya çalıştıkça Türkiye’yi daha büyük tehlikelere doğru sürüklemiştir. HTŞ yönetimiyle yakınlığı ve derin ittifakının nereye evrileceği de henüz belirsiz.
Kürtleri dışlayarak HTŞ üzerinden İsrail ve ABD ile Suriye üzerinde bir egemenlik oluşturmaya çalışması büyük bir ihtimalle orta ve uzun vadede olumlu sonuç vermeyecektir ve ters tepecektir.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasıyla komşularına güven veren Türkiye, AK Parti iktidarının neo-osmanlıcılık politikalarıyla komşuları için ne yazık ki bir tehdit unsuru haline gelmiştir.
--
Bazı çevrelerin, özellikle de iktidar yandaşı Kürt yazar ve politikacılarının Türkiye’yi ısrarla bölgede “Kürtlerin hamisi” olarak göstermesi gerçeklerle bağdaşmıyor. Türkiye, tercihini açıkça HTŞ’den yana yapmıştır. Türkiye’nin, Kürtlerin statü kazanmaları için hiçbir desteği olmadığı gibi, aksine statü kazanmalarını engellemek için silahlı müdahale dahil her yola baş vurmuştur.
Bana göre Kürtlerin, Türkiye’nin desteğine, yardımına, ittifak ve dostluğuna elbette ihtiyacı vardır ancak hamiliğine ihtiyacı yoktur. ABD dışında hami aradıklarını da düşünmüyorum.
Kürtlerin bölge denkleminde bir güç olarak varlığı ve önemli alanlar kazanması ABD sayesinde gerçekleşmiştir. Bunun bedelini nasıl ödeyeceklerini tahmin etmek zordur ancak gerçek olan, Kürtlerin ABD sayesinde Türkiye’ye rağmen müzakere masasında yer almış olmasıdır.
Bu durumda Bölge Kürtlerinin (Irak ve Suriye Kürtleri) Türkiye ile entegrasyonunu savunmak da gerçeklerle bağdaşmıyor. Bu yöndeki çabalar, Türkiye’nin mevcut politikasına aykırı düştüğü gibi Kürtlerin de çıkarına değildir.
Türkiye siyasal iktidarı çok açık biçimde yakın zamana kadar terör örgütleri olarak kabul edilen HTŞ ve SMO gibi silahlı unsurları desteklerken, uluslararası meşruiyeti olan PYD ve YPG’nin “terör örgütleri” kapsamına alınması için hala çaba göstermektedir. Halbuki HTŞ de YPG de ABD tarafından ağır silahlarla donatılıp eğitilen örgütlerdir. Birisini dost ve müttefik, diğerini ise düşman görmenin Kürt olmaktan başka bir nedeni olabilir mi?
Ayrıca HTŞ Kazak, Özbek, Çeçen gibi devşirme militanlardan oluşurken YPG yalnız yerleşik halktan oluşmakta ve kadim toprakları için savaşmaktadır. Türkiye aleyhine bir tehdit oluşturmadığı gibi Suriye devleti için de bir tehdit unsuru değildir. Buna rağmen kazanımlarını ve statü haklarını yok saymak veya engellemek kimlere yarar? Türkiye’ye yaramayacağı kesin.
--
Kürtlerin ABD ile iş birliği yapması kuşkusuz tartışılır, anti-emperyalist birisi olarak benim de hoşuma gitmiyor. Emperyal güçlerin, en başta da ABD ve Rusya’nın geçmişte de Kürtler konusunda sicilleri hiç de temiz değildir, aksine çok da kirlidir. Defalarca destekleyerek ateşe sürüklemiş ve yüzüstü bırakarak geri çekilmişlerdir. Bugün de ABD, bir kez daha koruyup kolladığı Suriye’deki müttefiki Kürtleri ateşler içinde bırakarak çekilebilir.
Ancak bundan dolayı Kürtleri suçlamak, emperyal güçlerle ittifak kurmalarını “ihanet” olarak görmek gerçekçi değildir. Katliamlardan korunmak ve hakları olan statüyü elde etmek için ABD dışında başka seçenekleri mi var?
Hem Kürtlerin ABD ile ittifakının Türkiye aleyhine olacağını da düşünmüyorum. BOP bağlamında Suriye’de en kuvvetli ittifak ABD-İsrail ve Türkiye arasındadır.
Ayrıca ABD’nin, Türkiye’yi karşısına alarak Rojava’da bir “Bağımsız Kürdistan” kurmaya çalıştığını da sanmıyorum. NATO üyesi ve kuvvetli bağlarla müttefiki olan Türkiye’yi ABD ve İsrail’in gözden çıkarması mümkün görünmüyor. Bunun için bir neden de yoktur.
AK Parti iktidarının Kürtlere yönelik olumsuz politikalarının nedenlerini başka gerekçelerde aramak gerekir.
--
Türkiye’nin ısrarla ileri sürdüğü YPG ve PKK ilişkisi inkâr edilemez, hatta Rojava’yı koruma adına birlikteliği de olabilir. IŞID çetelerine karşı Kobani savunmasında peşmergeler gibi PKK militanlarının da rol aldığı biliniyor. IŞID çetelerinin hezimete uğratılmasından sonra PKK güçlerinin de Peşmerge güçleri gibi geri çekilmesi gerekirken Rojava’da kaldıkları iddiası da doğru olabilir.
Ancak örgüt olarak PKK kimliği ile YPG içinde varlıklarını sürdürdüklerini ileri sürmek bana çok da inandırıcı gelmiyor.
Çünkü YPG, PKK’nin bir uzantısı değildir. Bazılarının iddia ettiği gibi Abdullah Öcalan da YPG’nin kurucusu ve önderi değildir. Kuşkusuz Abdullah Öcalan’a büyük bir sempati ve saygı duyuyorlar. İdeolojik yakınlıkları da olabilir ancak PKK ve YPG; kuruluşu, mücadele alanı ve amacı itibariyle farklı örgütlerdir.
Her ne kadar SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ve PYD lideri Salih Müslim’in açıklamalarına ilave olarak PKK yöneticilerinin de yaptıkları açıklamalarla Rojava'da iki örgüt arasında herhangi bir bağın olmadığını ilan etseler de Türkiye’nin buna ikna olmadığı anlaşılıyor.
Bu bağlamda Türkiye’nin kaygılarını ve endişelerini de anlamak gerekiyor. Bunun için de YPG ve PKK’nin kesinlikle ayrışması gerektiğini düşünüyorum. Rojava Kürtlerinin PKK ile değil, komşu ülke ve topluluklarla bir barış ve güvenliğe ihtiyacı vardır.
Abdulbaki Erdoğmuş
FACEBOOK YORUMLAR