Yaklaşık iki haftadır Diyarbakır bölgesindeydim. Cenazelere ve taziyelere iştirak ettim. İktidar ve muhalefet mensuplarıyla görüşmelerim oldu, daha çok dinledim ve anlamaya çalıştım. Hiç şüphesiz ortak kanaat; Türkiye’nin çok kötü yönetildiği, ekonomi başta olmak üzere hukuk ve siyasetin artık düzelemeyeceği yönündedir. Böylece siyasete olan inancın ve güvenin kaybolduğuna bir kez daha şahit oldum.
Başta AK Parti’ye destek verenler olmak üzere DEM partili ve diğerlerinin ülkenin geleceği ile ilgili kaygılarını gördüm. Alternatif olmadığını düşünerek herkes partisine dört elle sarılmayı bir çözüm olarak seçmiş. Kuşkusuz bu durum en çok da AK Partiye yarıyor ve ömrünü uzatıyor ancak siyasal düzenin çöküşü de hızla yol alıyor.
--
Peki sebep nedir?
AK Parti İktidarı, cemaatler dahil geniş çevreye ve etkin kesimlere büyük imtiyazlar sağlamıştır. Ana medya grubu oluşturarak hem medya hakimiyeti kurmuş hem de “kaymaklı” istihdam alanı oluşturmuş, cılız kalemlere dahi büyük imkanlar vermiştir. Yandaş gazeteciler, yazarlar, yayın evleri, vakıf ve dernekler, oluşturulan havuzlardan önemli pay almaktadır.
Kamu imkânları kullanılarak 81 ilde tamamıyla partililerden seçilen yeni bir sermeye grubu oluşmuş. Bunlara bağlı olarak alt gruplar teşekkül etmiş, adeta bir zincirin halkaları gibi uzantıları kasaba ve köylere kadar yayılmıştır.
Kamu ihaleleri bir tarafa, Kamu bankalarından kullanılan kredilerle ve imar rantıyla büyüyen devasa bir iş adamı grubu var ve bunların tamamı örgütlü olarak AK Parti hizmetindedirler. Politikacılar, parti teşkilatları ve bürokratlar zincirin başka halkalarını oluşturmaktadır.
Uyuşturucu baronları ve mafya dışında ülkenin geneline yayılan bir “çeteleşme” söz konusudur. Bu çeteler, kurumlarda etkin bir şekilde rol almakta, kamusal artıkları toplayarak paylarını almaktadır.
Din kisvesi ve din adına “hayır ve dayanışma” faaliyetleri gösteren örgüt ve kuruluşların rant dağılımında önemli bir pay sahibi olduklarını belirtmeme gerek yoktur. Söz konusu yağma ve talandan yararlanmayan İktidara yakın hiçbir kuruluş ve grup olmadığı iddia ediliyor. Bu imkanlardan yararlanan bir muhalif, hatta tarafsız grup, belki de bir şahıs dahi yoktur.
Söz konusu imkanları, rant ve imtiyazı kaybetmek istemeyen bu kesimler dört elle iktidara sarılmaya devam ediyor. Din başta olmak üzere bu uğurda kullanılmayan veya istismar edilmeyen tek bir toplumsal değer kalmamıştır. Çıkarcı çevreler, medya ve yandaş politikacılar yalan, algı ve hamaset ile kirli düzenlerini korumaya gayret etmektedirler. Bunun için de hukuk ve din başta olmak üzere hiçbir ilkenin bu kesimler için önemi kalmamıştır.
--
Bu dehşet tablo karşısında toplumsal muhalefet çaresiz olarak CHP’yi alternatif görüyor. Çaresizliği anlıyorum ancak bu tercihin doğru olduğunu düşünmüyorum. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik hukuk dışı uygulamaları asla onaylamadığımı aksine kınadığımı belirtmeliyim. Ancak cumhurbaşkanlığı mücadelesinde şimdiden tarafımı belirtmem veya CHP’ye destek vermem gerektiğini düşünmüyorum. AKP-CHP rekabetinde taraf olmamı gerektirecek bir neden olduğunu da sanmıyorum. Benim tarafım demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür. Mücadelem de ceberut ve kirli düzene karşı yalnız ve yalnız adaletin hâkim olması, yani hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi içindir. Bunun adresinin mevcut CHP politikaları olduğunu da düşünüyorum.
--
CHP’nin adil ve demokratik bir yönetim inşa edeceği ve bu yağma düzenine son verebileceği konusunda ciddi endişelerim var. Özellikle 15 Temmuz darbe sürecinin bir “rejim” değişikliğine dönüşmesine çanak tutan ve ceberut yönetimin tahkim edilmesinde iktidarın payandası olmuş Ana Muhalefet Partisinin bir özeleştiri, sorgulama ve yenilenme politikalarını gerçekleştirmeden “alternatif olma” iddiası bana inandırıcı gelmiyor.
Paradigma değişikliği olmadan CHP’nin demokratik bir partiye dönüşmesi siyasetin doğasına aykırıdır. Altı oku belirleyen ilkeler, çağın ve demokrasinin koşullarına uymadığı halde bunda ısrar etmenin yenilenmeye ve değişime engel oluşturduğu ortadadır.
Son olarak anlamsız olağanüstü bir kurultay izledik. Seçime üç yıl kaldığı halde şimdiden İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı için tek aday olarak belirlenmesini demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değildir. Bu tutumun AK Parti politikalarından farklı bir tarafı yoktur. AK Parti’ye benzeyen bir partinin iktidar alternatifi olarak görülmesi gerçekten bir aklı tutulmasıdır. CHP’nin, tamamıyla AK Parti ve CB Erdoğan’ı taklit ederek iktidara gelmek istediği görülmektedir. Bu gerçeği görmezden gelmek basiretsizlik ve öngörüsüzlük değil de nedir?
İktidar ve muhalefet partilerinin mevcut politikaları siyaseti tıkamakta ve çözümsüz kılmaktadır. Ayrıca bu politikaların bizi bir girdaba sürüklediği kanaatindeyim. Ülkemizin ve insanımızın, inşa edilen kirli ve yağma düzeninden mutlaka kurtulması gerekir. Ancak AK Partinin MHP ile inşa ettiği kirli ve yağma düzeni CHP ile değiştirmenin doğru ve mümkün olmadığı kanaatindeyim. Umarım yanılırım.
Kişisel olarak irili-ufaklı mevcut partilerden hiç birisini AK Parti iktidarına alternatif görmüyorum. AK Parti imkanlarına ve rantına talip olan bir siyaset anlayışının, ülkemizin ve insanlarımızın yararına olması mümkün olabilir mi?
Kaos büyüyor ancak her şeye rağmen çözümü siyasette aramak zorunda olduğumuzu da belirtmeliyim. Aksi halde kirli düzen büyük yıkım getirecektir.
Abdulbaki Erdoğmuş
FACEBOOK YORUMLAR