YÂRÇEKİMİ ve PENCERE

Uğur Canbolat​ ugur.canbolat@uskudar.edu.tr

EN etkilisi bu.
En gönendireni, en mutlu edeni.
Çekim azaldığında kupkuru çöllere dönersin. Çekim başladığındaysa yeniden baharın gülleri açar gözbebeklerinde.
Canlanır, renkler.
Ve gönlün kulaklarında yâr sesinden nağmeler…
Besteler seni.
Bakışını, sözünü, duruşunu.
Çeker seni kendine…
Oysa ne çok başka çekim var değil mi?
Fiil çekimi mesela. Fotoğraf çekimi, video çekimi, dizi çekimi…
Portre çekimi, iç çekim, dış çekim.
Bu kadar mı hepsi? Hayır. Diş çekimi örneğin…
En çok bilineni ise yerçekimi.
Ey can!
Benim gündemim bunların hiçbiriyle ilgili değil.
Ben senin çekiminle alakadarım sadece.
Gündemim yârçekimi, yerçekimi değil.
Yâre çekim.
Yârçekimi olmasa yere çakılmak an meselesi, an.
Gönül çelenim.
Yârçekimim.
Bakmayalım başka yöne…
Düşmeyelim yeryüzüne.

PENCERE
KURAKLIKLARA değil denize açılan penceremsin.
O deniz ki, masmavi…
O mavi ki, renk geçişlerinin enginliği…
Ne zaman daralsam, sıkılsam, sıkıştırıldığımı hissetsem dünya tarafından kendimi denize açılan penceremin önünde bulurum.
‘Gamlanma gönül’ derim içten içe kendime…
Ardından serinliğin bana ‘Engin ol’ mesajı verir.
İşte tam o anda yüreğime çarpmaya başlar yüreğin.
Denizin dalgaları gibi.
Âhenkle…
O dalgalar ile ben de dalgalanırım.
Çağlarım.
Coşarım.
Korkmam. Ürkmem.
Bir sevda kayığında hissederim kendimi…
Denize açılan pencereme geri dönerim sonra.
Seni de içeri alırım ve kapatırım pencereyi.
Hadi derim hadi.
Seyredelim beraber.
Tek yüreğe ve bir pencereye sığarız.
Sığınırız...
Denize açılan pencerede bir sen bir ben…
Ve tek yürek...