ANILAR!.....ANILAR!.....

Şinasi KARA yenirenkmedya@gmail.com


İlk okula gidiyorum 10 yaşlarındayım. Yıl 1958 olmalı. Yazları dedem Yaylaya giderdi. Bizim köyün yaylası Hevrek Obası idi. Hevrek Obası, Çambaşına gelmeden, Ordu tarafında kalır. Deresi, kaynak suyu, havası ve kokusu halen burnumda tütüyor. Yayla ile ilgili anımlarım aklımdan gitmiyor.
Dedem, Değirmenci Topal Mustafa ve Oğlu Dursun Abi, bir telaştır koşturuyorlar. Teneke arıyorlar. O zamanlar teneke çok önemli bir kap idi. İçine peynir, çökelek ya da tereyağ konur pazara götürülürdü. En çok da VİTA diye satılan, margarin tenekesi bulunurdu.
Topal Mustafa doğuştan topal değildi. Osmanlı askeriydi. Bacağından yaralanmış, aksak yürüyordu. Kışın Çatallı köyünde değirmen işletirdi. Oğlu Dursun Abi, askerden yeni gelmiş, çakı gibi bir delikanlıydı.
Obadan topladığımız tenekeleri, sabahtan atlara sardık. Üç at bir katır yola düzüldük. Niyetimiz balık tutmak. Balık, Mesudiyenin 10-15 Km. Sivas yolu üzerindeki ''Baldıran'' isimli derede çok varmış, Oraya gidiyoruz.
Akşam olmak üzere, Mesudiyenin Yeveli Köyüne ulaştık. Orada dedemin asker arkadaşı varmış. Yanına gitmeye karar verdiler. Köyde bir telaş ki görmeyin. Dedemin asker arkadaşı nasıl seviniyor. Anlatamam. Köyü ayağa kaldırdı. Bizi yere, göğe koymadılar. O gece misafir olduk. Dedem, Mustafa Amca ve Dedemin asker arkadaşı sabaha kadar konuştular. Birbirlerine askerlik anılarını anlatıyorlar. Kah ağlayıp, kah gülüyorlar. Aklımda en çok, ''Sabaha kadar Damat Ferit'' diye birine ettikleri küfür kaldı.
Sabahtan yola koyulduk. Baldıran deresine vardık. İş bölümü yapıldı. Ben atlara bakacağım. Dursun Abi ''saçma'' denilen ağ ile balık tutacak. Mustafa amca ve Dedem balıkları temizleyip tenekelere dolduracak. Hemen işe koyuldular. Dursun abi ağı atıyor, her seferinde onlarca balık tutuyor. Tutulan balıklar temizleniyor. Bir sıra tuz, bir sıra balık tenekelere yerleştiriliyor.
Akşam olmak üzere, dere boyunda bir hana vardık. Hancı bize ahırda yer verdi. Bir tarafta atları ve katırı bağladık. Hayvanların yanına, çul serip üzerine yattık. Çok yorulmuşum. Çul bana, yün yatak gibi geliyor. Uymuşum. Uyandım ki, atın altına yuvarlanmışım. Atın ayağı, başımın üzerinde duruyor. Hayvan, bana basmamak için ayağını kaldırmış. Korktum. At, korkma der gibi puykuruyor..
Bir hafta balık tuttuk. Tenekeler doldu. Dolu tenekeleri atlara sardık. Yola koyulduk. Dedem, yemen türküsü söylüyordu. Birden, Mustafa Amca ''PALTOM'' demez mi. Mustafa Amcanın paltosunu geride unutmuşuz. Hemen geri döndük. Saatlerce paltoyu aradık. Nafile. Bulamadık. Mustafa Amca, öyle üzülüyordu ki sormayın. Dedeme ''neden bu kadar çok üzüldüğünü'' sordum. Dedem ''oğlum balıkların hepsini satsak bir palto etmiyor'' dediğini hatırlıyorum.
Tekrar yola çıktık. Bu kez hiç kimsede neşe yok. Türkü söyleyen yok. Sanki cenaze taşıyoruz. Yaylaya geldik. Yaylada herkese balık dağıttık. O gün, Hevrek Obası balık kokuyordu. Ben ise balıktan bıkmış, kokusundan bile rahatsız oluyordum. Herkes neşeliydi. Ama, Mustafa Amca çok üzgün duruyor, paltosunu unutamıyordu. Arada bir elini dizine vuruyor. PALTOM diyordu.
Aradan yıllar geçti. Ulubeydeki, fabrika inşaatındayım. Topal Mustafa Amca, beni görmeye gelmiş. Beni görünce ''Şinasi PALTOM'' demez mi. Gülüştük. 20 yıl önce bizi üzen Palto Olayı, şimdi bizi güldürüyordu.
Şiansi Kara