YAŞANMIŞ BİLİRKİŞİ HİKÂYESİ

Necdet TOPÇUOĞLU ntopcuoglu52@gmail.com

Ceza yargılamasına konu olan uyuşmazlıklarda, sorunun çözülebilmesi için, uzmanlık, teknik veya özel bilgi gerektiren hallerde başvurulan usul hukuku kurumuna bilirkişi denir. Halk arasında ise "Ehl-i Vukuf" olarak bilinmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu 63. Maddesinde düzenlenmektedir. Bilirkişi, soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı, kovuşturma aşamasında ise hâkim veya mahkeme tarafından görevlendirilmektedir. Yargılama sürecinde, bir mağduriyet olduğu görüşü ortaya çıkarsa, hakimin reddedilmesi mümkün olduğu gibi, bilirkişinin de reddedilmesi mümkündür.

Ben de meslek yaşamımın bazı aşamalarında bilirkişi olarak görevlendirildim. Bilirkişilik kurumu, son yıllarda bir kazanç kapısı hâline gelmiştir. Dürüst olanları tenzih ederim ama, bilirkişilik dosyası kapabilmek için mahkeme koridorlarında takla atanları biliyorum. Sayıştay'dan emekli olan bazı meslektaşlarım halen bilirkişilik yapmaktadırlar. Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem. Ancak, özellikle vergi cezaları konusunda, sipariş rapor hazırlandığı iddia edilmektedir. Hatta aracı olmam için bana gelenler bile olmaktadır. Ne o işi yaparım, ne de aracı olurum. Vergi kaçırmak veya kaçırılmasına aracı olmak, büyük bir ahlâksızlıktır.

Birgün geçmişte denetlediğim, fabrika müdürü bir meslektaşım beni aradı. Çok üzüntülü idi. Hayırdır diye sordum. Fabrika da yapılan teftiş sonucunda, mahkemeye verildiğini, yargılama sürecinde mahkemenin, dosyayı Sayıştay'dan emekli bir bayan bilirkişiye verdiğini söyledi. Raporu hazırlayan emekli Uzman Denetçi meslektaşım, kamu zararı tespit etmiş. Bilirkişinin adını sordum, söyleyince güldüm ve korkmana gerek yok dedim. Efendim siz ne diyorsunuz, benim hayatım kararacak siz gülüyorsunuz dedi. Önce onu sakinleştirdim, yoksa beni anlayacak halde değildi. Kan beynine hücum etmiş, nabzı yüksekti.

Şimdi beni iyi dinle dedim. Boğazından geçen bir haram lokma varmı diye sordum. Efendim beni tanıyorsunuz, bu mümkün mü dedi. Mümkün değil ama, yine de emin olmamız gerekir diye söyledim. Sana yanlış bilirkişi atamışlar, şimdi süresi içinde mahkemeye itiraz dilekçesi vereceksin dedim, çok sevindi. Maalesef hukukumuz usül hukukudur. Bazen esas gözden kaçırılmaktadır. Hakimin, geçmişte KİT mevzuatına göre denetim yapan, emekli bir Uzman Denetçiyi bilirkişi olarak görevlendirmesi gerekirdi. Bu olmamışsa, bilirkişinin, ben bu konuda uzman değilim diye mahkemeye hatırlatması gerekirdi.

Konunun aslı şudur. Sayıştay da hem Kamu İktisadi Teşebbüslerini, hemde Genel Bütçeyi denetleyen bölümler vardır. KİT mevzuatında "Kamu Zararı" yoktur, "Görev Zararı" vardır. "Kamu Zararı" 6085 Sayılı Kanun'a göre Genel Bütçe denetiminde vardır ve zimmetle sonuçlanır. Bilirkişi olarak görevlendirilen emekli Uzman Denetçi, Genel Bütçeyi denetleyen bölümden emekli olduğu için, fabrikanın KİT olduğuna dikkat etmeden, 6085 Sayılı Kanun'a göre, raporunda "Kamu Zararı" çıkarmıştır. Rapor yazma yerine, dosyayı mahkemeye geri iade etmiş olsaydı, en azından yanlıştan dönülmesine katkı sağlamış olurdu. KİT mevzuatına göre rapor yazılmış olsa, "Görev Zararı" gündeme gelecek ve zimmet söz konu olmayacaktı.

Mahkeme fabrika müdürünün dilekçesini kabul ederek işleme koymuştur. Bir süre sonra bilirkişi değiştirilerek, KİT denetiminde deneyimli, emekli bir Uzman Denetçiyi bilirkişi olarak görevlendirmişlerdir. Aradan uzun bir süre geçti ve ben bu olayı unutmuştum. Geçtiğimiz Yaz Mevsiminde deniz kenarında dinlenirken, fabrika müdürü meslektaşım tekrar aradı. Ağlıyordu, nasıl bir baskı altında ise, adeta bir duygu patlaması olmuştu. Merakla ne oldu diye sordum. Sayende berat ettim müsteşarım diye dua ediyordu. Hayır sen haklıydın, haklılığını ortaya koyduk, yanlış hesap Bağdat'tan dönmüş oldu dedim.

Şimdi gelelim Ekrem İmamoğlu'nun deşifre ettiği bilirkişi olayına. Bu zatın yargı dokunulmazlığı varmış gibi, koruma altına alınması vahim bir hatadır. Bilirkişi raporları mahkeme kararlarına esas teşkil etmez. Yargılama da destek amaçlı başvurulan evrak konumundadır. Diğeryandan bilirkişi her konuyu bilen insan değildir. Burada da liyakat söz konusudur. Liyakatı geçmişte çalıştığı uzmanlık alanıdır. Yani bilirkişi öyle her niyete yenilen muz değildir. Kalemini satan, sipariş raporlar yazan bukalemunlara değer yüklenmesi sakıncalıdır. Birçok sektörde olduğu gibi, bu kurumda da kirli, akçalı ilişkiler olduğu konuşulmaktadır. Kazançları ile yaşamları örtüşmeyen bilirkişilerin mal varlıkları incelenmelidir.