'KURBAN'A YAS TUTULMAZ
Necdet Topçuoğlu
Amacı ne olursa olsun, bir canlıyı öldürme eylemi cinayettir. Ancak inançlara göre öldürme eylemine farklı anlamlar yüklenmektedir. Tanrıya kurban sunma, Hazreti Adem’in oğulları Habil ve Kabil dönemine kadar uzanmaktadır. Kabil toprağın mahsulünden, Habil de sürünün ilk doğanlarından Tanrıya birer hediye sunmuşlardır. Ancak birisinin kurbanı Tanrı tarafından kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemiştir. Kardeşler arasındaki öldürmeye kadar giden tartışmanın buradan başladığı söylenmektedir. İslam Dininde kurbanın dayanağı, Hazreti İbrahim’in oğlu İsmail’i Tanrıya kurban olarak sunması ile başlamıştır. İbrahim’in sadakatini test eden Tanrı’nın, İsmail’in yerine bir koç gönderdiğine inanılmaktadır. Burada İbrahim’in sadakati kadar, İsmail’in de teslimiyeti önemli görülmektedir.
Kurban inancına hemen hemen her dinde rastlamak mümkündür. Kurban edilen canlı kutsanarak, Tanrı’ya sunulduğu için o canlıya üzülmek veya yas tutmak söz konusu değildir. Burada amaç Tanrı’ya yakın olma duygusudur. İbadet amacıyla olsa bile, bir öldürme eylemi söz konusudur. Vatan uğruna görevi başında can verenlerin şehit olduğuna inanılmaktadır. Dini inançlar olmasa ne kurban, ne de şehitliğin bir anlamı olmaz. Kurban kelimesi aynı zaman da mecazi olarak, inançlar uğruna bir canlının feda edilmesi olarak da kullanılmaktadır. Bir dava uğruna feda edilen nice canlar söz konusudur. Bunlar için yas tutulmaz, örtülü de olsa bayram edilmektedir.
Son günlerde savaşın eşiğine gelen iki ülke İsrail ve İran, din eksenli siyaset izlemektedirler. İsrail vaat edilmiş topraklar üzerinde Büyük İsrail devletini kurmak, İran da Yahudi Devletinin varlığına son vermek içim gözlerini karartmışlardır. Hatta İsrail Devleti’nin parası olan Şekel Banknotlarının arka yüzünde Büyük İsrail Haritası bulunmaktadır. İsrail, Elfetih Örgütüne karşı, kendi desteği ile kurulan Hamas Örgütünün saldırısını bahane ederek, Filistin Halkı üzerinde soykırıma başlamıştır. Buna karşı çıkan İran ve İran destekli Hizbullah Örgütü de savaşın içine çekilmek istenmektedir. Arap dünyası bu konuda vurdumduymaz tavrını korumaktadır. Türkiye sesini yükseltmekle birlikte yaptırımlar konusunda kararlılık ortaya koymamıştır.
ABD, İngiltere ve İsrail’in savaş kışkırtıcılığı, Kasım Süleymani’nin Bağdat Hava Alanında, ABD tarafından öldürülmesiyle başlamıştır. Suikast sonrasında İran serinkanlılığını koruyarak savaşa girmemiştir. Daha sonra Şam da İran’ın üst düzey 4 generali İsrail tarafından bombalanarak öldürülmüş, İran yine yeterli karşılık verememiştir. Daha sonra İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopteri düşürülerek, karanlık bir suikast sonucu öldürülmüştür. İran bütün bu olup bitenler karşısında ciddi bir tutum alamamıştır. İsrail Ordusu yaptığı suikastlarla, İran Ordusunun savaş ve savunma yeteneklerini test etmiştir. Amaca ulaşılmış olup, bundan sonra İran’ın üstüne daha fazla gidileceği düşünülmektedir.
İran Halkının çok büyük bir kısmı Mollalar Rejiminden rahatsız olduğu için, ölen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yerine, reformist aday Mesud Pezeşkiyan’ı seçmiştir. Mollalar Rejiminin seçim sonuçlarından rahatsız olduğu söylenmektedir. Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine, Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniyye de davet edilmiştir. Haniyye Tahran da, Devrim Muhafızlarının misafirhanesinde öldürülmüştür. Ayrıntılar düşünüldüğünde, İran Derin Devletinin, yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’a gözdağı vermek için, İsmail Haniyye’yi kurban seçtiği anlaşılmaktadır. Basına sızan tartışmaların bu kuşkuyu güçlendirdiği görülmektedir. Bu suikast Türkiye’nin dışında kimsenin umurunda olmamıştır. Bu coğrafyada zaten kurban için yas tutulması adetten değildir.
Sebebi ne olursa olsun, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın cenaze törenine katılmaması manidardır. Katılan liderlerin üzüntülerini de timsah gözyaşları olarak değerlendirmek yanlış olmaz. İsmail Haniyye, Türkiye açısından milli olarak değerlendirilecek bir zat değildir. Bu nedenle milli yas ilan edilerek Türk Bayrağı’nın yarıya indirilmesi doğru olmamıştır. Türk Bayrağı, Türk Milleti’nin sembolüdür. Siyasal İslam’ı temsil eden bir kumaş parçası değildir. Türkiye ve İran en büyük yanlışı geçmişte İsrail’i tanımakla yapmışlardır. Filistin Halkı ise Yahudilere toprak satmakla kendi sonlarını hazırlamışlardır. Filistin sorunu Türkiye’nin milli sorunu değildir. Türkiye bu konuda öne çıkarak taraf olmamalıdır.
İsrail dünyanın en katı şeriat devletidir. Tevrat’taki kurallara göre yönetilmektedir. Arz-ı Mevud, yani vaat edilmiş topraklar üzerinde Büyük İsrail Devleti’ni kurmak için her şeyi göze almıştır. ABD ve İngiltere’nin yanında en büyük güvencesi, elindeki nükleer başlıklı silahlardır. Zorunlu kaldıklarında bu silahları kullanmaktan çekinmeyeceklerine ben şahsen inanıyorum. Türkiye’nin hedef ülkeler arasında olduğunu en iyi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT bilmektedir. Bu nedenle Türkiye bir an önce Suriye ile doğrudan görüşmeleri başlatarak, Suriye’nin kuzeyindeki, terör unsurlarını birlikte temizlemelidirler. ABD, İngiltere ve İsrail söz konusu unsurları vekalet savaşlarında kullanmayı planlamaktadırlar.
Rahmetli Atatürk, Türkiye’nin Ortadoğu da izlemesi gereken dış politikayı net bir şekilde işaret etmiştir. Araplar arasındaki mezhep çatışmalarında taraf olmayın, emperyalizmin Ortadoğu’daki petrol çıkarlarına destek vermeyin, Rusya’yı kast ederek, Kuzeydeki komşu ile asla kötü olmayın demiştir. Laik Türkiye Cumhuriyeti uzun yıllar bu politikaya bağlı kalmıştır. Ancak Turgut Özal ile başlayan ve Erdoğan ile devam eden Ortadoğu ilgisi, Türkiye’yi sıkıntıya sokmuştur. Türkiye bu sıkıntıdan milli birlik ve beraberlik içinde kurtulabilir. İçerideki tartışmaları fırsat bilen İsrail, ayrışmayı körükleyecek açıklamalar yapmaktadır. Bunlara fırsat verilmemelidir.
(04, Ağustos, 2024-Ordu)