GELİR DAĞILIMI ADALETSİZLİĞİ
Necdet Topçuoğlu
Gelir dağılımı adaletsizliği, toplumsal barışı olumsuz yönde etkileyen en önemli sorunlardan bir tanesidir. Türkiye de bilerek ve isteyerek hukuk sistemi yok edilmiş, dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz iddiasıyla eğitim sistemi temelinden bozulmuştur. Bütün bu olanlar ekonomik çöküş sürecinin temel sebepleridir. Son yıllarda izlenen politikalar, Türkiye’yi sosyolojik yönden ayrıştırmakla kalmamış, ekonomik yönden de, azınlıkta olan zenginler ve çoğunlukta olan fakirler olmak üzere ikiye bölmüştür. Ülkenin ekonomik olarak kanını emen ‘’Türk Oligarklar’’ türemiştir.
2023 yılında Türkiye’nin milli geliri 1.119 milyar Dolar olmuştur. Milli gelirden kişi başına düşen pay ise 13.110 Dolar olarak ifade edilmektedir. Buradan hareket edilirse, nüfusun 85.372.377 kişi olduğu hesaplanmaktadır. Milli gelirden kişi başına düşen gelir hesabı önemli bir ekonomik gösterge olmasına rağmen, gerçekçi bir parametre değildir. Kağıt üzerinde zenginin parasını, fakirin cebinde gösteren bir hesaplama şeklidir. Milli gelirden kişi başına düşen pay TL’ye çevrildiğinde aylık 36.000 TL’ye karşılık gelmektedir. Madem ki bu hesaplamalar gerçeği yansıtmaktadır deniliyorsa, buna göre asgari ücretin de 36.000 TL olması gerekmektedir.
Türkiye nüfusu %20’lik dilimlere ayrıldığında, en altta bulunan grup milli gelirden %5,9, ikinci grup %9,8, üçüncü grup %14, dördüncü grup %27,5 ve en üstte yer alan grup ise %49,8 pay almaktadır. TÜİK verileri esas alınarak yapılan hesaplamalarda en üstte bulunan %20’lik nüfus grubunda kişi başına düşen payın 32.636 Dolar olduğu görülmektedir. Hesaplamaya yukarıdan aşağıya doğru devam edildiğinde, ikici grup kişi başına 13.435 Dolar, üçüncü grup 9.175 Dolar, ikinci grup 6.422 Dolar ve en altta bulunan fakir diyebileceğimiz %20’lik gruba ise kişi başına 3.867 Dolar düşmektedir. Bu hesaplamalara bakıldığında Türkiye yüksek gelir grubuna sahip olan ülkelerin bir alt sınırında bulunmaktadır. Teorik hesaplamalar bir yana bırakılıp, toplumsal gerçeğe bakıldığında karşımıza adeta bir sefalet tablosu çıkmaktadır.
Toplumun en alt grubundaki ele geçen ücret ve gelirlere bakıldığında, birinci on milyonluk nüfus dilimi kişi başına yılda 2500 Dolar, ikinci 10 milyonluk nüfus dilimi ise 3500 Dolar ile geçinmek zorunda kalmaktadır. Mart 2024 ayındaki açlık sınırının 16.646 TL olduğu dikkate alınırsa, nüfusun en altında bulunan 20 milyon yurttaş, açlık sınırının yarısı kadar bir gelir ile derin bir sefaleti yaşamaktadır. Türkiye nüfusunun alttan ikinci 17 milyonluk grubu ise açlık sınırı seviyesinde bir gelir ile yaşamak zorundadır. Yine Mart 2024 ayı rakamlarına göre yoksulluk sınırı 57.578 TL olarak hesaplanmıştır. Buna göre, ülke nüfusunun alttan üçüncü ve dördüncü gruplarını oluşturan toplam 34 milyon yurttaş ise yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır.
TÜİK verilerine göre üst gelir grubu denilebilecek, nüfusun en üstteki %20’lik grubu, yaklaşık 17 milyon yurttaştan oluşmaktadır. Söz konusu nüfus, birçok Avrupa ülkesi nüfusundan daha kalabalıktır. Ülke ekonomisini elinde tutanların bu grup içinde yer aldığını söylemek mümkündür. Tabi esas çılgın zenginlik en tepedeki %5'lik grubun elindedir. Bazılarının ekonomiyi güçlü göstermek adına, bakın yeme içme yerleri dolu, AVM’ler kalabalık, yollarda trafik hareketli dedikleri nüfus işte bu üst gelir grubunda yer alanlardır. Gelir grupları dikkate alınarak yapılan bu analizde, 17 milyon zengin, 68 milyon fakir yurttaşımız bulunmaktadır. Bu analizin ortaya koyduğu en vahim gerçek, ülkede orta direk dediğimiz, orta gelir grubunun kalmamış olmasıdır. İzlenecek politikalarla orta direk yeniden inşa edilmeden demokrasiye dönmek mümkün değildir.
Diğer yandan Türkiye ekonomisi, kayıt dışılığın tehdidi altındadır. Sayılarını kesin olarak bilmediğimiz mülteciler, sigortasız çalıştırılarak SGK bütçe dengelerini alt üst etmiştir. Ayrıca ruhsatsız iş yeri açanlar vergi ziyanına sebep olmaktadırlar. Ekonominin neredeyse yarısı kayıt dışı faaliyet içindedir. Merkez Bankasının önceki başkanlarından bir tanesi, 500 Milyar Dolar paranın yurt dışına kaçırıldığını ifade etmiş, hiçbir yetkili makam tarafından yalanlanmamıştır. Her türlü kaçak ve kayıplar kayıt dışı uygulamalar üzerinden yapılmaktadır. Her türlü ekonomik faaliyet, gelir ve gider kayıt altına alınmadıkça Türkiye’nin düzlüğe çıkması mümkün değildir.
Bu iktidar döneminde Türkiye üretmeden tüketen bir ülke haline gelmiştir. Çeşitli sektörlerde ithalat lobileri türemiştir. Fiyat artışları kontrolden çıkarak, başıboşluğa dönüşmüştür. Bir tarım uzmanı olarak hayretler içindeyim. Sırbistan gibi gıda güvenliği kayıtları olmayan bir ülkeden kilosu 90 TL’ye et alınıp, iç piyasada 600 TL’ye satılmaktadır. Böyle bir ülkede tarım ve hayvancılığın düzeltilmesi mümkün değildir. Yapmış olduğum gelir dağılımı analizinden sonra anladım ki, Türkiye nüfusunun alt gelir grupları Bangladeş halkı gibi derin yoksulluk içinde yaşarken, üst gelir grubunda olan zenginler, Avrupa Birliği halkı gibi yaşamaktadırlar. Bu çürümüşlüğün nedeni Tek Adam sistemidir. Türk Milleti aklını başına toplayıp bu sistemden kurtulmalıdır.
(30, Nisan, 2024-Ankara)