DEDEMİN KANDİLİ VE "GASLIGHTING"

Necdet TOPÇUOĞLU ntopcuoglu52@gmail.com


Benim çocukluk yıllarım kandil ışığında ders çalışarak geçmiştir. Kandil kesik koni şeklinde içinde gazyağı olan, içine salınan fitilin yanmasıyla ışık veren, ilkel bir aydınlatma malzemesidir. Rahmetli dedem israf olmasın diye, kandilin fazla yanmasına müdahale eder, islimini azaltırdı. Babaannem gözleri az görmesine rağmen ışığın azaldığını hissederdi. Işığı senmi kıstın diye dedeme sorardı. Dedem de sana öyle geliyor der, babaannem de inanırdı. Aslında ışığın azaldığını bilmesine rağmen, dedem ile münakaşa etmemek için susmayı tercih ederdi.

Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda bu konuda bir film izlemiştim. Psikiyatri konusunda çevrilen filmin adı "Gaslight" idi. Daha sonra bu terimin psikiyatride bir yöntem olduğunu öğrendim. "Gaslighting"
Gaslighting, ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif etmektedir. Karşısındakini çeşitli ithamlarla güçsüz, muhtaç ve hatalı olduğuna inandıran taraf, onu bu şekilde yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir.

Aslında bu durum, bir egemen ve bir mağdur ilişkisinin tanımıdır. Kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlanmaktadır. Aynı zamanda dini ve sivil tüm iktidarların en güçlü silahı da bu yöntemdir. Devletler toplumlara "gaslighting" uygularlar. Otoriteler, karşılarındaki bireyleri tek başlarına hatalı, tehlikeli, günahkâr olduklarına ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa, felakete sürükleneceklerine inandırırlar. Kendinden şüphe duyan insan, o yüzden devlete kayıtsız şartsız güvenir ve "güçlü olmakla kötü olmak" arasındaki ayrımı yapamaz hale gelir.

Toplum, mevcut devletten memnun olmadığı durumlarda bile bir benzerinin daha iyi olabileceğine inanır. O yüzden yıkar ve yerine hep bir benzerini kurar.
İnsanlar devletsiz bir toplum hayal edemezler. Lidersiz bir hareket, babasız bir aile, baskısız bir mutluluk... düşünemezler. Toplum, otoritenin toplumda düzeni sağladığına, dünyayı daha yaşanır kıldığına ve olmadığı takdirde büyük bir kaosun ortasında çaresiz kalacağına inanır.

Böylece insanlar, babadan devlete iktidarların baskıcılığını sorgulamaz, saldırganlığından şüphelenmez, yargılama ve cezalandırma yöntemlerini eleştirmezler. Devlet ya da baba şiddetiyle yüzleşmek bile onları uyandırmaz.
Işığı, otorite kısar onlar ışığın kısıldığını zannederler. İnsanlar, iktidarların zulmünde bile, suçu hep kendilerinde ararlar.

İkili ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar, iktidarların çeşitli manipülasyonlarına kolayca kurban giden insan aklı; Korkularla ve çaresizlikle donatıldığı, bireysel hapishanesinden kurtulmak için, ya hırçınlaşıp büyük bir savaşı ölümüne göze alması gerektiğini, ya da her şeyden vazgeçip erkenden kendi mezarına girmesi gerektiğini zannedecek kadar aklını kaybeder. Çaresiz kalır.
Oysa yapması gereken tek bir şey vardır.
Oturduğu yerden kalkıp, kandilin ışığını kontrol etmesi. Işık gerçekten kısılmış mı, yoksa açık mı, bakması yeterlidir. Hepsi bu kadar. Şiddete başvurmadan sadece sorunun merkezine odaklanıp, aklını kullanarak, kendisinin ve dünyanın kaderini değiştirebilecek olan yine insandır. Özetle, toplumlar delirmez, devletler delirtir. Meğer dedemin, kandilin ışığını kısması bilimsel bir yöntemmiş, bunu yaşayarak öğrendim.