Hepimizin Bir hikayesi Var…Süreyya Özcanım yazdı...
Evet hepimizin farklı farklı yaşanmışlık hikayeleri var . Ama biz kadınların öyle bir hikayesi var ki ,taaa atalarımızdan kalma …
Eski Türklerde , bazı ağaçlar kutsal sayılırmış . Bunlardan biride kayın ağacı … ama asıl kayın ağacını diğer ağaçlardan ayıran özellik atalarımızın bu ağacı kadınla eş değer görmeleri . İsim benzerliği Kayın - ana ,kayın - baba, kayın- birader sizce bunlar tesadüf olabilir mi?
Bu hikayede yüklenen anlamla bizi başrol oyuncusu yapan neden başka ağaç değilde kayın ağacı.
Kayın ağacının gövdesinin dış yüzü çok narin , ufak bir çizik atıldığında bile atalarımızın “kadın ağacı sütü”dedikleri öz suyu çıkıyor . İşte bu özelliğinden dolayı , kadın ruhunun kayın ağacına sindiğine inanırlarmış Kadın hayat veren doğurandır . Onun için de kayın ağacına doğurganlığın ve iyi ruhu temsil eden hayat ağacı demişler…
Atalarımızın onca anlamı yükledikleri bir ağaçla bizi eş değer görmeleri o dönemlerde kadına verilen değeri göstermiyor mu sizcede ?
Peki ne olduda anaerkil bir toplumken , ataerkil bir toplum haline geldik…
İlk kalemi tutup resim çizdiğimiz o çocukluk yıllarına götüreyim sizi…Hatırlarsanız hepimizin yaptığı resim hemen hemen aynı olurdu. Bacası tüten bir ev ve yanında da heybetli mi heybetli koca bir ağaç ...Çizdiğimiz ağaç kışın sarı sarı yapraklar döken yazında yeşeren kayına benzemiyor muydu sizcede?
Görünen o ki, yüzyıllar geçse de o genler hücrelerimize kadar işlemiş . Değişmez kimsenin de değiştirmeye gücü yetmez . Bir şekilde hayat bulacaklar .
Belkide ondandır kadınlarımızın kaybolan bu değeri geri kazanmak için girdikleri karmaşık çabaları…
Atalarımız işte çizilen bu resimlerde ki gibi , tüm evlerinin yanına kayın ağaçları dikermiş , yada kayın ağaçlarının olduğu yerlere evlerini inşa ederlermiş . Bunun sebebi, kayın ağacının , evdekilerin yaradanla arasındaki bağı kurduklarına ,o eve bereket getirdiğine ve edilen duaların yaradana tez zaman da ulaştırdığına inanmalarından kaynaklanıyor. Tüm kurban kesme ve ayin işlerini de kayın ağacı altında yaparlarmış.
Çoğu zaman yaradanın Işığının süzülüp geldiği kavukların içinde yaşamaya çalışırlarmış .Şimdinin tabiriyle nurlanmak için …
Bu bilgi doğrumudur bilmem ama, kayın ağacı göğe en yakın ağaç olmasına rağmen barındırdığı iyi ruhların, şimşeyin düşmesine izin vermediği için , kayın ağacına hiç şimşek düşmezmiş …
Kökleriyle yeraltını , gövdesiyle yeryüzünü , dal ve yapraklarıyla gökyüzünü temsil eden bu ağacın , ruh boyutunu anlattıktan sonra gelin bir de beden boyutundaki faydalarına bir göz atalım
Gölgeyi seven, ortalama 700 yıl yaşayabilen ve yapraklarını döken bir ağaç olan kayın, Türkiye’de Ege, Karadeniz ve Marmara’da yaşıyor.
Kabuklarının kaynatılarak tüketilmesi, bronşit ve astım gibi kronik hastalıklara iyi geliyor
Kolayca ulaşılabilen gövdesindeki süt, mide sorunlarına ve rahatsızlıklara iyi geliyor
Ayrıca kurutulmuş dal ve yapraklarından kayın katranı elde ediliyor. sanayiden modern tıbba, saç ve cilt sağlığına kadar çok farklı alanlar için üretiliyor.
Yay, ok, sele ve sepet yapımında da kullanılan kayın ağacı, külü ve talaşıyla da geçmiş çağlarda pek çok ilacın yapımında kullanılmış.
Kayın ağacının talaşı el, ayak ve parmaklardaki kesiklerde yaraların iyileştirilmesini sağlıyor .
Kabuğunun sağlam liflerden oluşması sebebiyle, ıslatılıp dövülmesi sonucunda bir çeşit ilkel kumaşa dönüşebiliyor.
Yetişkin bir kayın ağacı saate 40 kişinin çıkarttığı 2,5 kilogram karbondioksiti tüketiyor .
Kökleriyle ve kılcal damarları aracılığı ile yılda 30 bin litre su çekip verimli toprağın akmasını önlüyor …
Bizler böyle kıymetli bir ağacın kıymetini biliyor muyuz peki?
Tüm öğrendiğimiz bu bilgilerden sonra , özellikle kadınlarımız hikayemize eşlik eden bir kayın ağacı gördüğün de artık farklı bakacağımız kesin .
Valla ben ,
bir anca iki ruhu birleştirmek için sabırsızlanıyorum…
Sağlıkla kalın...
Süreyya Özcanım