TÜRKİYE'DE TARİH YAZIMI

Lütfü ÖZŞAHİN lutfuozsahin@gmail.com



"Aslanlar kendi tarihçilerine sahip olana kadar avcılık öyküleri avcıyı yüceltmeye devam edecektir"
Afrika Atasözü, 

Öncelikle belirtmem gerekir ki, 
gerçek kahramanların, mazlumların piramitleri, devasa sarayları hanları inşaa eden biçare kölelerin, pirinç ve ekin tarlalarında can veren emekçilerin, işçilerin, kadınların vs.tarihçileri yoktur, 
Tarihi genel itibarıyla egemen güçler, 
keza saraylılar, seçkinler kutsanmışlar!! yazar, 
Ayrıca var olan kadim modern tarihçilerin çoğu objektif de olamazlar, 
Zira her birinin bir ideolojisi dünya ve insan görüşü, en önemlisi midesinden bağlı olduğu bir efendisi vardır,
çoğu kez kendi dünya görüşüne ve efendisi olan egemen gücün anlayışına uygun belge ve bilgileri yayınlamaktan hatta bazen çarpıtmaktan çekinmezler, 
Tıpkı Roman Roland'ın dediği gibi 
"Tarih bir tarladır, Tarihçinin de cebinde bir plan vardır, 
gider tarlaya kendi planına uygun malzemeler seçer,
 uygun olmayan malzemeleri yok sayar, çoğu kez de var olanı çarpıtmaktan çekinmez
(vurgular L. Özşahin) 
Elbet az da olsa hakikati haykıran  yazan sıra dışı tarihçiler de vardır,
Ancak onlar sapkın yalancı damgası yemekten kurtulamaz, gerekirse cezalandırılırlar 
Peki tarih bir bilim midir?
bu halen tartışmalı bir konudur, 
Örneğin Aristoteles Tarihi bir bilim olarak görmez çünkü Tarihsel olgular tekil bireysel malzeme ve olaylardan oluşur onu fizik matematiksel bilimler gibi genellemek mümkün değildir, 
Her bireyin her toplumun her medeniyetin tarihsel yürüyüşü kendine özgüdür tüm insanlık için genellenemez vs.
Bu konuda özllikle, 
Herder, O.Spengler, 
N. Danilevsky,
Northrop, Toynbe,
P. A. Sorokin'i okumak son derece önemli, 
İmdi Türkiye'de özellikle Osmanlı, Cumhuriyet ve Atatürk konusunda tarih yazımının, anlatımının objektivitesi keza dünya tarihi ile eş zamanlı/senkronik, mukayeseli karşılaştırmalı yazılması okunması maalesef yok gibidir, 
Nerdeyse tamamen ideolojik bir saplantı ile yaklaşılır olaylara tarihsel olgulara maalesef, 
Bir kesime göre özellikle muhafazakar, siyasal aklı cemaat, mezhep düzeyini aşamamış kafalara göre Osmanlı hatasızdır asla bir adaletsizliği, kusuru yoktur, padişahlar sultanlar nerdeyse bir evliya gibidir, hepsi takva sahibi, dinî bütün adamlardır, 
bu devlette asla günah katliam hırsızlık fuhuş, irtikap, iltimas yolsuzluk eşkiyalık, hainlik vs yoktur, Osmalı tıpkı Sn.Agustin'in Civatas Dei/Tanrısal Devleti gibidir,
Ya da yapılan kötülükler varsa da onların hepsi Yahudi Hristiyan gavurlar yüzündendir, Bu noktada asla ilmi, akli, sınfsal bir kritik eleştiri yapılamaz,. 
Yapan olursa ya hain ya da kafir damgası yer, 
 Bu anlayışa maalesef yer yer akademisyen geçinen bireylerde de rastlamak çoğu kez mümkündür,. 
 Cumhuriyet dönemine ve Mustafa Kemal'e gelince de aynı anlayış bu sefer tersinden devam eder, 
Tam anlamıyla toptan bir red ve inkar dayanan ideolojik saplantılı bir siyasal akıl devreye girer, 
Osmanlı gerici arkaik ilkel dinci şeriatçi monarşik bir devlettir, 
Nerdeyse hiç bir olumlu yönü yoktur,
İnsanlığın medeniyet destanına hiç bir katkısı olmamıştır, gerekirse Osmanlıyı Türk tarihinden çıkarmak gerekir, 
hatta Osmanlı Türkleri medeniyet yarışında geri bırakmış hatta sömürmüş ve aşağılamıştır,
İşte bu yüzdendir ki, Atatürk büyük, yüce, 
ulu bir kurtarıcı olarak bu arkaik, ilkel, gerici devlete son vermiştir, 
Cumhuriyet demokrasi mutlak anlamda iyidir,. Hiç bir eksiği, yanlışı handikapı yoktur, 
Atatürk ise her konuda yanılmaz layüsel mutlak ölümsüz bir liderdir, Kemalettin Kamu'nun dediği gibi Kabe, dolayısyla Kur'an Arab'ın olsun bize mabed olarak Çankaya/Anıtkanir,
kutsal kitap olarak da Nutuk yeter mealinde bir bir yaklaşım söz konusudur, 
Atatürk'ü  hiç bir makam ve otorite aşamaz vs 
Özellikle Ortodoks, radikal entegrist Kemalistler böyle düşünür, 
Yani cemaatçi, mezhepçi kafaların Osmanlı padişahlarını evliya, zillullah Allahın yeryüzündeki gölgesi zannetmesi gibi, 
Ortodoks Kemalistler de Atatürk'ü ilahlaştırma konusunda onlardan geri kalmazlar,. 
Halbuki Tarih ne idi? 
İbn-i Haldun'un deyimi ile ibretler kitabı idi, 
Kur'an'da böyle buyurur, 
Onlarca tarihsel kıssa anlatır Kur'an, neden İbret alın ve bu hatlara bir daha düşmeyin, geleceği sağlam, köklü kurgulayın diye'
İmdi efendiler, 
Yeryüzümde Tanrısal bir devlet/Civitas Dei, 
keza Tanrısal bir birey/Homo Deus yoktur, 
Hepsi ölümlüdür, 
sıfatı, kavmi, soyu makamı, mevkisi, eğitimi ne olursa olsun hepsinin artıları eksikleri, iyi yanları kötü yanları, 
eksik yerleri, zaafları, 
zayıf ve güçlü tarafları, faziletleri günahları, cesurlukları korkuları vardır, 
Kiminin az kiminin çok orası elebet ayrı bir konu, 
Evet Osmanlı da böyledir,. Roma Yunan Pers Asur Akad Sümer'de böyledir, Cumhuriyet de. 
Yani diyeceğim o ki,.
Osmanlı padişahlarının da artıları eksileri, 
güçlü zayıf yönleri var,
hayatının üçte ikisini bir Osmanlı paşası olarak geçiren Mustafa Kemal'in de, 
Elbet Mustafa Kemal'in siyasal ve tarihsel derinliği real politiği olay ve olguları okuyuşu, yaklaşımı kanımca Enver. Paşa dahil kendi çağdaşı Osmanlı paşalarından daha isabetli orası ayrı bir bahis konusu,
Konuya dönersek, 
Tarih bir övgü sövgü kitabı ya da kahramanlar hainler üretme sanatı değildir,. 
Tam anlamıyla, 
Kitabül İber yani İbretler kitabıdır, 
Biraz Kur'an'ın tarihsel yaklaşımını en azından İbn-i Haldun Mukaddimesini
okumanızı salık veririm, 
Yeryüzünde kıyamete kadar baki olan hiç bir kavim millet medeniyet ve birey yoktur, 
Birey ve medeniyetler, devletler, 
Önce filizlenir, büyür, gücünün doruğuna erişir sonra olgunalşır, çiçek açar meyevelerini verir, sonra yavaşlar,  yaşlanır, sonra düşüşe geçer, gücünü, yaşamsal faaliyetini kaybederek sonunda 
fani olurlar,
Öyle ki, bazı birey ve medeniyetler bu aşamalara gelemeden yok olurlar, 
Yani hepsinin beka sorunu vardır, 
Beka sorunu olmayan tek varlık Alllah'tır, 
hepsi bu,
Sonuç olarak, 
Genelde Türk Tarihini özelde Türk İslâm tarihini, 
Hiç bir İdeolojik bataklığa, körlüğe saplanmadan artı ve ekisleri ile zayıf ve güçlü yünleriyle objektif, dünya tarihi ile beraber karşılaştırmalı senkronik eş zamanlı yazmak, gelcek nesillere daha tutarlı daha köklü bir tarih şuuru ve siyasal derinlik kazandırmak açısından kaçınılmazdır, 
Cumhuriyet'de bizim Osmanlı'da, Selçuklu'da, 
Hatta Safevi'de, 
Türk tarihine bütüncül bakmak gerekir,
Devam edersek, 
Eyyübilerden Memlüklülere, Harzemşahlara, Hazarlara, 
ta Göktürklere, Hunlara kadar onlarca devlet kuran bir milletin tarihini Cumhuriyet'le başlatmak en basit bir ifade ile köksüzlüktür,
keza bu aziz millete hakarettir, 
 L. Özşahin