AYRILIĞIN ACISI

Kenan Güzel kenanguzel61@yahoo.com

Akşam olunca, yine hasret ve yanlızlık çöktü omuzlarıma. Benliğim bir sürü gulyabanilerle sihirbazlık oyunları oynuyor. Nefsim hoyrat gözlerini bana dikmiş bir fırsat kolluyor ve ruhumda hasret köz köz olup yüreğimi yaktıkça yakıyor. Kıvranıyorum, ayrılığın amansız mengenesinde; sıktıkça sıkıyor benliğimi ve hoyratça ateşini salıyor vuslatı bekleyen hülyalarımın üzerine. Uzaktan bakıyorum sana ey gönlümün gülü, gözümün nuru, ruhumun huzuru. Bir seher yeli gibi yanaklarımı okşayıp, kâkülümü dağıtacağın o vuslat günlerini  hasretle bekliyorum.
Akşamın o sinsi karanlığı çökünce benliğime, hep alışık olduğum o lahuti sesi kulaklarımı çınlatıyor. Yaşadığım her anım onun hayaliyle cıvıl cıvıl oynaşırken, ben gönlümü onun varlığıyla avutuyorum. Geçmiyordu günlerim, hayal ufkumu bir türlü kapatamıyordum onun sevgi ve merhamet dolu dünyasına. Demek ki, sevgiyle yanan bir gönle, sevda türküleri okumak gibi beyhude bir şeymiş benim yaptığım...
  Uzaklarda olmasına rağmen gönlüme yakınlardan yakındı ama, güzel bir rüyadan uyanmanın sarhoşluğu vardı üzerimde. Sanki aylar, yıllar olmuştu ayrı düşeli birbirimizden. Takvim yapraklarını koparmamıştım o gittiği günden beri. Hep kokusunu içime çektiğim o günü yaşamak istercesine, günlerin geçmesini istemiyordum.
Hep aynı gün olsun, hep aynı anı yaşayayım ve o benim yanımda olsun istiyordum. Bundan dolayı zihnimde zamanı durdurmuştum kendi kendime fakat, vuslata sarmaş dolaş olmanın bedeli, ayrılığa el sallamaktan geçiyordu. Bunca acı, bunca ayrılık, bunca hüzünlere rağmen o ise durmak bilmiyor yürüyor, günleri geceleri ve saatleri arkasından sürükleyerek, gün geçtikçe benden uzaklaştırıyordu.

“Ayrılığın acısı vuslat olunca güzel” imiş evet,  ben o vuslatı bekliyorum. Ona şarkılar dizmek istiyorum kırık dökük şu gönül sazımla. Belkide diyorum, vüslatı güzel kılan, onu dillere destan, yüreklere derman haline getiren ayrılık olsa gerek. Ferhat’ı Ferhat yapan, Şirin’i Şirin yapan, Leyla’yı sevgisi uğrunda mecnun edip yollara düşüren o vuslat değil miydi?

 Dökülmüştü Mecnun’un alnına vuslat kâkülleri, engel oluyordu Leyla’yı görmesine. İşte, Mecnun misali ayrılık bağrımı bir kor gibi yaktığı şu gurbet diyarında yalvarıyorum vuslata, dertleşiyorum uzaktan da olsa onunla. Yağmura hasret toprak gibi, susuzluktan çatlamış dudak gibi, şu günlerde bir damla su misali hasretim sevgisine. Bir sabah yeli hafifliğinde bağrıma vurarak gönlümü serinletmesine muhtacım.

Evet, sevgi yalnızlığın pençesinde yaşanmıyordu. O paylaşıldıkça çoğalıyor, çoğaldıkça ferahlatıyordu gönülleri. Çünkü mutluluğun şifreleri onun bağrında gizleniyordu.. Hiç kimsenin mutluluğu tek başına yakalaması mümkün olmadığı gibi, onu tek başına sırtlanması da mümkün değildir. Âşık maşuk olmadan; ayrılık ve vuslatı yaşamadan; gözyaşları yağmur damlalarına dönüşmeden yeni bir bahara hazırlık yapamazsın.

 İşte bundan dolayıdır ki, ondan her ayrılığımda gönlümde oluşan hicran uçurumlarını çok derinden hissetmişimdir. Çünkü onun yerinin asla doldurulamayacağını anlamam, onu anlatmama yetmiyordu. Sevgisi, merhameti her şeyden önemlisi bana kazandırdığı mutluluğu daha iyi anlıyor, Allah’ım! ondan ben razıyım.  ne olur Sen de razı ol,  firdevslerine layık olan bu merhamet abidesini, bu dünyada da,  öbür dünya da mesut ve bahtiyar eyle diyorum.

Sarmaşık misali gönlüme girdin
Sardın bütün sevgi ufuklarımı.
Susamış gönlüme bir iksir sundun
Kovdun bütün zulmet bulutlarımı.

Bir sevgi misali gönlüme girdin
Savdın bütün gönül sancılarımı.
Gözüme fer oldun dizime derman
Sevginle yeşerttin gönül bağımı.