Yolsuzluğa Yol Vermek Talana Yol Açar

Abdulbaki Erdoğmuş ab_erdogmus@hotmail.com



Seçimler yalnız temsilcileri, yöneticileri veya iktidarı belirlemek için yapılmaz, en az seçilenleri denetlemek için de yapılır. İcraatları denetlenmeyen yöneticiler ve iktidarlar giderek yönetilenlere karşı duyarsız ve umursamaz hale gelirler.
En ufak bir hata ve yanlışın sorgulanması ve seçim marifetiyle cezalandırılması durumunda büyük hataların ve daha çok yanlışın önü kesilmiş olur. Bugün siyaset alanında yaşananlar, seçmen duyarsızlığının sonucu olsa gerek.
Kurumlar, yolsuzluk iddialarıyla çalkalanıyor. Belediye başkanları görevden alınıyor, Politikacı-bürokrat-müteahhit ilişkileri hukuk ve ahlak sınırlarını çoktan aşmış durumda. İddiaların ilk seçimde sorgulanıp sorumlular sandık marifetiyle cezalandırılmış olsalardı hukuksuzluk ve yolsuzluklar bu kadar yaygınlaşmazdı.
Bir örnekle içinde bulunduğumuz talan ve yağma siyasetinin ve kamusal düzenin geldiği noktada seçmen kitlesinin duyarsızlığına dikkat çekmek isterim:
--
“Yaşlı adam, yetişkin oğlunun yanına varır.
“Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git o hırsızı bul ve cezasını ver!..” der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak, “Tamam baba. Hallederim” diye cevap verir.
İçinden: 
“Yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış. İşim gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım.” diye hayıflanır. 
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır. 
” Baba, baba!.. Keçimiz ortalarda yok. Çalmışlar..!” der.
Yaşlı adam, 
“Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açıp, "Ya sabır" der. Odadan çıkar.
Koca keçi gitti !.. İhtiyarın derdine bak!.. Bir tavuğun hesabını soruyor, der, kendi kendine.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur.
“İnek gitti baba !..” diye feryat eder oğul.
Baba, sakince sorar: 
“Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır.
Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı hep aynı soru ile karşılaşır.
“Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Günün birinde, delikanlı kan ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir. 
Yaşlı ihtiyar çok ağır hastadır artık. Dünya üzerindeki vakti sayılıdır.
“Baba” der, Delikanlı. 
“Kız kardeşim ortada yok!..” “Kaçırmışlar!..”
Ölüm döşeğindeki ihtiyar anlaşılır, anlaşılmaz bir hırıltı ile sorar;
“Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”
Tavuk çalınalı aradan yıllar geçmiştir. 
Geçen zaman içerisinde bu çiftçi aile ellerinde ne var ne yok kaybetmiştir. 
En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.
Yaşlı ihtiyar, son nefesini vermeden önce son kez fısıldar.
“Oğlum. Eğer sen tavuğu çalanı zamanında bulup, cezalandırsaydın, başımıza bunlar gelmezdi. 
Vurdumduymazlığını, zaaf zannettiler. 
Kibrini, güçsüzlük zannettiler. 
Yufka yüreğini, çaresizlik zannettiler.
Çiftliğini talan ettiler. 
En sonunda arını, namusunu da elinden aldılar. 
Git, önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” Der ve son nefesini verir.”

Abdulbaki Erdoğmuş