Kürt Olmak Zor

Abdulbaki Erdoğmuş ab_erdogmus@hotmail.com


Öncelikle belirtmek isterim ki kimlikler, insanlar için bir özgüven ve aidiyet duygusudur. Kimliksiz olmak köksüz bir ağaca benzer. Ufak bir esintide veya dokunuşta devrilmeye mahkûm olur.
Köklerinden kopmak istemeyen her insan için kimlik doğal bir değer ve onurdur. İnkârı, yok edilmesi, değersizleştirilmesi veya doğallığının bozulması hiçbir gerekçe ile meşru kabul edilemez.
Bu nedenle her kimlik, farklı bir değer olarak insan onuru ve haysiyetiyle birlikte varlığını sürdürme hakkına ve dokunulmazlığa sahiptir.
Kimliklerin aşağılanması, dışlanması ve ötekileştirilmesi de insan onuru ve haysiyetiyle bağdaşmaz. Buna karşılık kimlikler üzerinden ayrışmak, çatışmak da bir ilkellik, cehalet veya azgınlıktır. Farklı etnik ve mezhep aidiyeti bir üstünlük gerekçesi olamayacağı gibi, bir ayrışma ve çatışma gerekçesi de olamaz!
Ülkemiz bağlamında 85 milyon insanımızı bir arada tutacak olan; etnik, din, inanç, mezhep veya ideoloji birliği değildir. Ortak tarihtir, Ortak coğrafyadır, ortak kültürdür, ortak hedeflerdir, ortak yararlardır, özgürce yaşayacağımız ve güvende olacağımız bir Türkiye’dir.
Bu ortak değerlerden vaz geçmemiz söz konusu değildir, tersine bu değerleri daha da güçlendirmek zorundayız.
Bunun için de herkes kimliğini geliştirme ve yaşatma hakkına sahip olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da hukuk düzeni ve siyasal sistemdir.
--
Daha özelde Kürt kimliği ve Kürtler üzerine bir değerlendirme yapmak istiyorum;
Resmî ideolojinin dayattığı devlet politikaları sonucu Kürtler önceleri yok sayıldı ve Kürtlük bir kimlik olmaktan çıkarılmak istendi. Asimilasyon dahil şiddet ve baskı politikalarına rağmen Kürt kimliği sivil ve siyasal alanda varlığını sürdürmeyi başardı.
Kürtlerin direnişi ve Batıdan esen demokrasi rüzgarının etkisiyle de Kürt realitesi, Kürt kimliği ve Kürt meselesi nihayet devlet nezdinde kabul görmeye başladı ancak hakları yok sayılmaya devam ediyor. Kürtlere haklarını teslim etmemek için ne yazık ki AK Parti iktidarı Avrupa Birliği, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini ortadan kaldırarak yalnız Kürtleri değil, 85 milyon yurttaşı haklarından ve özgürlüğünden mahrum ediyor.
Trajikomik olan Türk halkı başta olmak üzere toplumun çoğunluğu bu gerçeğin farkında dahi değildir. Çünkü Kürdün iki gözünü kaybetmesi için her kesim bir gözünü feda etmeye hazır bir psikolojiye sahiptir.
Kürtler de bu gereceğe kör ve sağır olarak şiddet hareketlerinin ve radikal ideolojilerin girdabında debelenmeye devam ediyor. Kürtler açısından bugün karşı karşıya olduğumuz tablo tam da budur. Kürt meselesi de siyasi partilere, ideolojilere malzeme olmuş durumdadır.
Belirtmek zorundayım ki Kürt ve Kürdistan söylemini en çok dillendiren İslamcı ve sosyalist kesimlerle HÜDA-PAR ve DEM Partidir. Kürtleri var eden ve ayakta tutan değerleri en çok da bu ideolojiler ve partiler yok etmektedir.
Din’in sahibi ve koruyucusu Allah olduğu halde dinin yükünü ve sorumluluğunu Kürtlere yükleyen İslamcılar ve HÜDA-PAR neyi hedeflemektedir?
Hiçbir millete böyle bir yük ve sorumluluk Allah tarafından yüklememiştir ve dinin de Allah dışında bir koruyucu ve sahibe de ihtiyacı yoktur. Dinin sahibi yalnız ve yalnız Allah’tır.
Bir sorumluluk söz konusu ise din ile egemen olanlar, din ile devlet ve iktidar olanlar, kral, sultan, şah ve padişah çıkaranlar başta düşünülmeli. Bunun için de sorumluluk öncelikle kendilerini “necip millet”, “İslam bayraktarı”, “Fetih kahramanları” olarak tanımlayanlara düşer. Bu bağlamda zaten Araplar, Farslar ve Türkler arasında bir rekabet yok mudur?
Böyle bir sorumluluk, hak ve kimlik sahibi dahi olamayan ve kendilerini koruyamayan Kürtlere mi düşüyor?
Bunun başka bir örneği DEM Partisi tarafından sahneye konulmaktadır.
Binlerce yıldır köklü ve güçlü bir aile geleneği ile ancak ayakta kalmayı ve varlığını sürdürmeyi başarmış bir topluma, “gereksiz aile” anlayışını dayatmak, aile bağlarını ideolojik gerekçelerle zayıflatmak hastalıklı bir ruh hali değil midir?
Patolojik bir vakıa olan bu anlayışın sorgulanması gerekirken, Kürtler tarafından karşılık bulması ve desteklenmesi trajikomik değil midir?
Çin ve Rusya gibi küresel güçlerin dahi uğruna savaşmaktan vazgeçtiği sosyalizm yükünü Kürt halkının omuzlarına yüklemek nasıl bir yurtseverlik ve özgürlük mücadelesidir?
Demokrasi mücadelesi için silahlı mücadele verdiğini iddia eden örgüte ne demeli?
Demokrasiye yalnız Kürtlerin mi ihtiyacı var? Türklerin ihtiyacı yok mu? Demokrasi için on binlerce Kürt gencinin feda edilmesinin Kürtlere ne yararı var?
Kaldı ki demokrasi silahlı mücadele ile değil, sivil ve siyasal mücadele ile gelişir ve yerleşir. Bu sorumluluğu ezilmiş ve yoksulluktan nefesi tükenmiş Kürt halkına yüklemek nasıl bir anlayıştır?
Ayrıca demokrasi, yoksullarla, ezilmişlerle, dışlanmışlarla değil burjuvazi ile gelişir ve yerleşir.
--
Yoksulluğu, cehaleti, kavga ve çatışmayı Kürtlerin kaderi haline getiren ideolojilerin tamamı Kürt kimliği ve Kürt haklarının aleyhine iş görmektedir.
19. yüzyılın dinci ideolojileri gibi 21. yüzyılda yapay zekâ ve dijital çağda, “Bilgi toplumu” olma yerine orak-çekiç armalı ideolojilerin Kürt halkına egemen olması Kürtleri çağın gerisine götürmektedir.
Şiddet dışında bu ideolojilerin bir gıdası artık yoktur. Bu nedenle Kürtler, bilinçli ve planlı olarak şiddetle özdeşleştirilmek istenmektedir. Şiddet içeren her mücadele mutlaka halkın aleyhine hazırlanmış bir projedir.
Din, inanç, mezhep üst kimlikleriyle Kürt kimliğini örtmek veya baskılamak kadar orak-çekiç armalı ideolojilerin de Kürt kimliğini dejenere ettiğini fark etmek gerekir.
Köklü, asil Kürt kültürünü, kimlik bilincini, aile ve tarih bağlarını, kendisini binlerce yıldır var eden değerlerini yıkarak yerine köksüz maraba kültürünü egemen kılmak bir toplumu asimile etmenin başka bir yöntemidir.
Bir toplum için bundan daha büyük bir bedel, zarar ve kayıp olabilir mi?
Kürtler, kendilerini ister Müslüman, İslamcı, sağcı, dindar, muhafazakâr olarak tanımlasın, ister solcu, milliyetçi, Marksist tanımlasın, netice itibariyle ideolojik bir bağla düğümlendiklerini bilmeleri gerekir.
Radikal ideolojilerin ve ideolojik parti ve siyasetin Kürtler ve Kürt kimliği için en büyük tehlike ve tuzak olduğunu düşünüyorum.
Kürtleri Kürtlük ve Kürt kimliği ile düşünmekten alıkoyan, uzaklaştıran da söz konusu ideolojiler ve partilerdir. Hiç birisinin amacı hak ve hukuk temelinde Kürtleri birleştirmek değil, amaçları Kürtleri ayrıştırarak ve bölerek radikal ideolojilerine taban yapmaktır.
DEM ve HÜDA-PAR dahil olmak üzere hiçbir siyasi parti ve ideolojik grup için Kürt kimliği partilerinin ve ideolojilerinin önünde ve üstünde değildir.
Çünkü bu gruplara dahil olmuş bir Kürt, önce Sünni sonra Kürt’tür. Önce Alevi sonra Kürt’tür. Önce İslamcı, ümmetçi, solcu, Marksist, sonra Kürt’tür.
Yine bunların öncelikleri; çıkarları ve partileridir. Bu kesimler önce AK Parti, Saadet Parti, Yeniden Refah Partisi, HÜDA-PAR veya DEM Partilidir, sonra Kürt’tür.
Her ne hikmetse ve nasıl bir asimilasyon başarısıysa bir Kürt her şey olabilir ancak bir bağlantı ve ek olmaksızın KÜRT olamıyor.
Kürtler için “KURT” olmak bile Kürt olmaktan daha kolaydır.
Allah’ın bir ayet olarak yarattığı farklılıklar, neden Kürtler için tak başına yeterli olmuyor? Doğal olan Kürtlüğün önüne arkasına, sağına solun bir ek yapmadan var olması ve hayat bulmasıdır. Suni ekler doğal olanı ancak bozar ve kirletir.
--
Gerçekten Kürt olmak ne kadar da zormuş!
Bir Kürt için Türk veya Arap olmak çok kolaydır, hatta bundan da onur duyar ancak Kürt olmak onun için çok zordur, ağır bir yüktür. Bu nedenle de bazen kürtlüğünden utanç duyar ve gizler. Zor durumda kalınca da “Kürt kökenli” oluverir.
Bir Kürt için sosyalist, ateist, komünist, Laikperest, putperest, Atatürkçü, Erbakancı, Erdoğancı, Apocu olmak çok kolay ancak bağlantısız, sade, doğal bir Kürt olmak çok zordur.
Bir Kürt için cemaat veya tarikat mensubu olmak, mürid veya maraba olmak veya dinci, İslamcı, Ümmetçi, Şeriatçı olmak çok kolay hatta zorunlu görülür ancak Allah’ın yarattığı şekliyle yani doğal bir Kürt olmak onun için çok ama çok zordur.
Kanaatime göre biz Kürtlerin en önemli eksikliği ve patolojik hastalığı; her milletten, her DİN ve mezhepten, her meşrep ve inançtan, her grup ve cemaatten, her parti ve ideolojiden olmayı kolayca kabul ederek ‘Kürt’ olmayı arka plana atmasıdır.
--
Kürdün kimlik ve hak bilinci oluşmadan var olması ve onurlu bir yaşama sahip olması düşünülemez. Bu nedenle Kürtler hak ve onurlarını ideolojilerde değil, tarih, toprak, kültür, dil, aile gibi onları var eden değerlerde aramaları gerekir inancındayım.
İdeolojiler toplumları bölerek, ayrıştırarak ve kutuplaştırarak ancak varlıklarını sürdürebilirler. İdeolojilerin hayat bulduğu Kürt kimliği, artık ideolojilerin zemini olmaktan çıkıp doğallığına ve özgürlüğüne kavuşmak zorundadır.
Radikal ideolojileri etkisiz kılmadan hak ve özgürlük mücadelesi iddiasını doğru bulmadığım gibi muhakeme ve bilgi eksikliği olarak değerlendiriyorum.
Radikal ideolojiler, Kürtlerin kendi doğal kimlikleri için mücadele vermeyi engelliyor. Yine radikal ideolojilerin, Kürtlerin asıl düşmanı olan cehalet, yoksulluk, nifak, çekememezlik, kin, nefret ve şiddet temayülünü muhafaza ettiğini ve derinleştirdiğini düşünüyorum.
Kürtlerin kendi aralarında birlik ve ittifak sağlamayı kuşkusuz çok önemsiyorum ancak iç düşmanlarımızı ve radikal ideolojileri etkisiz kılmadan birlik ve ittifakın mümkün olmadığını düşünüyorum. Baskı, şiddet veya başka yöntemlerle ittifak mümkün olsa da özgür ve medeni bir toplum olmak mümkün değildir.
Kürtler artık ideolojileri değil, sadece doğal kimliklerini ve kimlikten kaynaklanan haklarını ve değerlerini savunmayı öğrenmelidirler.

“Kimliğini savunmayan, kişiliğini kaybeder.
Dilini savunmayan milliyetini kaybeder.
Hakkını savunmayan şerefini kaybeder.
Tarihini bilmeyen hafızasını kaybeder.
Geleneğini savunmayan inancını kaybeder.
Ailesini savunmayan izzetini kaybeder
Yurdunu savunmayan her şeyini kaybeder.”

Abdulbaki Erdoğmuş
--