Adaletsizliğe İtirazım Var

Abdulbaki Erdoğmuş ab_erdogmus@hotmail.com


Esas itibariyle Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman “demokratik bir hukuk devleti” olmadı. Ancak Cunta yönetimleri ve askeri vesayete rağmen hiçbir dönemde de bugünkü kadar demokrasi ve hukuk devleti istikametinden de sapmadı. 12 Eylül Cunta yönetiminde dahi demokrasi ve hukuk devletinin geçici olarak askıya alındığını ve en kısa zamanda yeniden rotanın demokrasiye çevrileceği bizzat Cuntacılar tarafından açıklanmıştı.
Siyaset geleneğimizde, Anayasanın da gereği olarak Türkiye bir “Hukuk devleti” olmayı başarmasa da özellikle merkez siyasetin temelinde hukuk inancı ve hukuk isteği hep var olmuştur. İstisnaları olsa da genelde merkez partilerin iktidarında yargıya doğrudan müdahale de söz konusu olmamıştır.
Günümüz Türkiye’sinde ise inşa edilen otoriter rejimin “demokrasi”, Tek Adam hakimiyetine teslim edilmiş bir devletin de “hukuk devleti” olarak tanımlanması gerçekten trajikomik bir durumdur. 
Adalet Bakanı Tunç’un siyasallaşmış ve adeta iktidarın sopası haline gelmiş yargı sistemi için “Yargımız her zamankinden bağımsız ve tarafsız” diyerek bir kara mizah sergilemesinden çok incindiğimi belirtmek isterim. İtirazımı seslendirerek en azından vicdanımı rahatlatmak istedim.
Gerçekte Yargı, siyasetin sopası değil, adalet kurumudur. Yargıçlar hukukun üstünlüğü inancı ve uygulamalarıyla adaleti tesis etmekle görevli ve sorumludurlar. Hukukun amacı da yargıçların hedefi de esas olarak adalettir ve öyle olmak zorundadır.
Daha açık bir tanımla Adalet, devletin kılıcı değil, devlet adaletin kılıcı olmalıdır. Çünkü kutsal olan devlet değil adalettir. Hukuk sistemi bu anlayışla işlediğinde meşruiyeti mümkün olur. Bir kişiye, partiye veya devlete göre işleyen hukuk adalet tesis edemez.
Sorarım; Türkiye’de düzen, adalet ilkesine göre mi işliyor?
Yargı sistemi adaletin mi devlet ve siyasetin mi emrindedir?
--
Hukuki dayanağı ve meşruiyeti olmayan KHK sistemiyle on binlerce insanın görevine son verildi, milyonlarca insan mağdur edildi, binlerce insan haksız yere mahkûm edilip cezaevlerine konuldu, yasalar güvencesinde kurulan üniversite ve okullar kapatıldı, yasal hiçbir dayanağı olmadığı halde insanların mal ve mülklerine el konuldu, şirketlere kayım atandı. Bir komedi filminin sahnesi gibi darbe suçlamasıyla kursiyer teğmenler, askeri öğrenciler mahkûm edildi, ağır cezalara çarptırıldı.
Bu ve benzeri uygulamalar bir hukuk devletinde, bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminde mümkün olabilir mi?
Buna rağmen “Yargımız her zamankinden bağımsız ve tarafsız” demek mizah mı, trajedi mi siz karar verin. Anayasanın yok sayıldığı, yasaların keyfi uygulandığı bir ülkede hukuk ve ahlaktan söz etmek gerçekten çok aşağılayıcı ve acı bir durum olarak değerlendirilmelidir.
Yaşadığımız ortam GEORGE ORWELL'ın şu ifadeleriyle birebir örtüşmektedir:
"Hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa yoktu! "
--
Siyasi vesayetin hâkim olduğu ülkelerde kimlerin suçlu veya suçsuz olduğuna YARGI yerine ne yazık ki siyaset kurumu karar vermektedir. Bunun vahim tarafı; ortada bir Anayasa ve yasalar olduğu halde kararlar siyaset kurumunun isteği doğrultusunda verilmektedir.
Olağanüstü dönemlerde veya Cunta yönetimlerinde de hukuk söz konusu olmuyor ancak bu dönmelerde yargıya müdahale de edilmiyor, Anayasa ve yasalar doğrudan askıya alınıyor ve hükümsüz kılınıyor. Bu zorba dönemlerde zaten bir hukuk devletinden de söz edilmiyor. Bugünkü durum farklıdır çünkü olağan şartlarda ve Anayasa ve yasaların varlığına rağmen hukuka aykırı uygulamalar söz konusudur.
Hukuk devleti iddiasında ve hukuk uygulamalarında bir müdahale ve keyfiliğe yer yoktur. Ancak bu durumda bağımsız yargı hayat bulur. Özellikle 15 Temmuz sonrası hukuk ve ahlak yoksunu bir düzenin işlediğini görmezden gelmek hukuksuzluğu ve ahlaksızlığı onaylamak demektir. Bunca adaletsizlik yetmez mi artık?

Abdulbaki Erdoğmuş